tabii, "aile" öyle bir konu ki, uçsuz bucaksız deniz gibi, bitmez tükenmez. ancak yine de, son iki günde seyrettiğim üç filmde o kadar çok benzerlik vardı ki, bu bana hollywood'da farklı stüdyoların aynı konudan yapılmış filmleri aynı sezonda vizyona çıkartmaları gibi gelmedi değil! dünyanın farklı yerlerindeki sinemacılar aynı konuya o kadar benzer yollardan yaklaşmışlar ki, hayret verici!
1- ailelerin yapısı: üç çocuklu, ikisi erkek biri kız, çoçuklar orta yaşlı, bazıları evli ve çocuklu, bazısı bekar.
2-filmin merkezinde, her bireyinin ayrı bir yerde yaşadığı aile üyelerinin bir vesile ile (ölüm, doğumgünü...) büyüklerin evinde biraraya gelme sahnesinin olması.
3- batılı filmlerde çocuklardan birinin mutlaka uzakdoğu'da (tercihen tokyo'da) yaşıyor/çalışıyor olması.
4- istisnasız, baba figürleri çocukları ile sorunlu olması; baba'nın gençliğinde kendi işi ve dünyasında yaşamış ve çocuklarıyla ilgilenmemiş olması.
5- olayların, aile içi hesaplaşmalarının ve ilişkilerin mutlaka bir ölüm etrafında gelişmesi; bu ölüm ya film zamanından önce olmuş, ya da film sırasında gerçekleşiyor, ya da hem önce hem sonra. filmlerden birinde iki ölüm birden gerçekleşiyor.
bu çıkarımları yaptığım filmler dörrie'nin "kiraz çiçekleri", hirokazu kore-eda'nın "aruitemo, aruitemo" (bitmeyen yürüyüş)'ü ve olivier assayas'nın "l'heure d'été" (yaz saati)'ydi. ayrıca kiyoshi kurosawa'nın "tokyo sonata" (tokyo sonatı) filmini de rahatlıkla bu genellemelere dahil edebilirim. [festivalin ilk günlerinde seyrettiğim "yuva", "ziyaretçi", "kadının fendi" ve "mamut" da tam yukardaki şablona uymasalarda aileyi deşen filmlerdi. festival 2-3 yıl önce "aile kutsaldır" diye bir bölüm hazırlamıştı, bu sene neredeyse bütün festival kutsal ailelerle dolu.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder