zakintos'tan, dolayısıyla bir haftadır dolaştığımız iyonya adalarından ayrılmadan önceki son yemeğimizden başlamak istiyorum bu yazıma, çünkü ada yediğimiz en lezzetli ve keyifli yemekti.
keri kumsalında denize girmiş ve acıkmıştık. kumsalın arkasında da tavernalar vardı, ama bana biraz turistik geldiler, arabayla gidebileceğimiz yakınlıkta olanlara baktım ve gözüme burayı kestirdim: taverna finale.
keri kumsalının arkasından giden yolu denize paralel olarak takip ettiğinizde girdiğiniz çıkmaz sokağın sonunda, denize nazır, sakin bir lokanta burası. yaşlıca bir çift işletiyorlar. hanım mutfakta, bey serviste.
ana mekan, verandalı büyük bir lokanta. önden geçen yolun deniz tarafına da iki masalık, palmiye yapraklarından bir gölgelik yapmışlar. biz orada oturduk. zaten lokantada o saatte (15:00) kimsecikler yoktu. yannis amca sadece bize hizmet etti.
önden, neredeyse gittiğimiz her lokantada ısmarladığımız saganaki ve greek salad'a cacık ve patlıcan kızartma ekledik.
ana yemek olarak da musakka ve pastitsio ısmarladık.
musakka'yı yıllar önce ilk yunanistan'a gittiğimden beri ısmarlamamıştım, bizimkinden farklı oluyor. buradaki çok lezzetliydi. pastitsio ise bizim fırında makarna benzeri, a la grec. o da çok lezzetliydi.
yemekten sonra kahve istedik. yannis kahveleri getirince hesabı da ödememizi istedi, öğleden sonra uykusuna yatacakmış, fincanlar masada kalabilirlermiş. diğer her şeyi topladı, verandanın kapısını kapattı ve ortadan kayboldu.
biz bir süre daha, denizden esen hafif rüzgar ve gelen hafif dalga sesiyle, gölgede, oturduk; adadaki son keyfimizi yaptık.
akşam yemeklerimizden birini kaldığımız otelin lokantasında yedik: taverna to pelagaki.
pişman olmadık, ama bir kere daha orada yemek için de uğraşmadık.
önden istediğimiz fırınlanmış zakintos peyniri, kalamar, kabak köftesi ve fırınlanmış peynirli patlıcan lezzetliydiler ama aman aman değillerdi. istemediğimiz halde zeytinyağlı kekikli kızarmış ekmek de geldi.
ana yemek olarak, yunanların biber dolmasını merak ettiğim için onu istedim; kıymasızmış meğer. pek yavandı.
arkadaşım kuzu pirzolasından memnun kaldı.
önceki yazımda bahsettiğim adanın en yaşlı zeytin ağacını ziyarete gittiğimizde, az bir şeyler yemek için ağaçla aynı meydana bakan tavernaya oturduk. saganaki, patates kızartması ve domates soslu patlıcan yedik. hepsi çok lezzetliydi. üzerine ikram olarak karpuz geldi. gerek yemeklerden gerek ikramdan gerekse de garsonların ilgisinden memnun kaldık.
manzarasının ve ortamının güzelliğine rağmen, servis ve yemeklerden pek memnun kalmadığımız yer ise ikinci akşam otelimizden yürüyerek 3-4 dakikada gittiğimiz taverna xigia idi.
ahtapot ızgara, midye saganaki ve yengeç salatası ısmarladık. sunumlar şık, lezzetler sıradan, fiyatlar yüksekti.
manastırlar, zeytin ağaçları, kiliseler arasında gezerken, arabadan çıkıp temmuz sıcağında serin bir yerde serin bir şeyler içmek istedik, karşımıza burası çıktı. kimsecikler yoktu. masa ve sandalyelerde ikinci el malzemelerin, mevcut ağaç kütüklerinin ve taşların kullanıldığı bu kafe-bar sanki ormanın içindeymişsiniz gibi olan atmosferiyle hoşumuza gitti; ısmarladığımız duble greek cafe duble olmasa da, ve yanında çoğu yunan köyündeki kahvehanelerde getirildiği gibi bir bardak soğuk su ve bir kaşık reçelle sunulmamış olsa da :(
adayı gezerken bir peynir mandırasının tabelasını gördük ve yolumuzdan sapıp mandıra gittik. tattığmız peynirlerden çok memnun kaldık ve istanbul'a getirmek üzere bir torba dolu peynirle oradan ayrıldık.
zakintos'un başkenti zante'de sadece 40-45 dakika geçirdik. kordonda arabamızı park ettik, kordon boyunca ana meydana yürüdük, sonra içerden, iki tarafı turistik dükkan ve lokantalarla dolu yayalaştırılmış sokaktan geri yürüdük. o sırada önümüze bir dondurmacı çıktı. denedik ve çok beğendik. dönüp dükkanın cephesine bakınca küçük küçük turistik eşyalardan burasının eski ve geleneksel yöntemle pasteli yapan bir yer olduğunu anlamak imkansız! içeri girdiğimizde kavrulmuş bütün bademli susam helva barlarıyla karşılaştık ve artık bizi kimse durdurmazdı. 400 gramı 7.5 avro fiyatıyla da çok makul olan paketlerden iki-üç tane aldık.
robola gibi kefalonya adası üzümünden yapılmış değil, zakintos'un yanındaki yunanistan'ın güney kısmı peloponez yarımadası kökenli moschofilero'dan yapılmış bir beyaz şarap tattım. koutsodimos şarap firmasının gonimos topos serisinden olan bu şarabı daha keyifli bir ortamda, yemekle ya da yemek öncesi aperitif olarak içmeyi tercih ederdim, ama öyle olamadı. yine de, robola'ya benzer şekilde limon aroması olan bu beyaz şarabı sevdim.
zakintos'un kendine has üzümü yok ama biraz var: levante. ambleminde adayı uğrak yeri yapan caretta caretta'nın olduğu bu bira, limonsu tadıyla temmuz sıcaklarında birebirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder