15 Şubat 2020 Cumartesi

on soruluk sohbetler 10: ant hampton

Ant Hampton, Tim Etchells ile birlikte tasarladığı The Quiet Volume adlı yapıtıyla, Selen Ansen küratörlüğündeki Arter Performans Programı’nın Katılma başlıklı bölümüne konuk oldu. 2007'den beridir farklı projelerle geliştirdiği ve kamusal mekânlarda seyircilere icracı olma deneyimi yaşatan özgün performans biçimi Autoteatro'nun bir örneği olan The Quiet Volume seyircilerini, her seferinde ikişer kişi olmak üzere Arter’in kütüphanesinde, sözcüklerin dünyası ile kendi hafıza mekanları ve hayal güçleri arasında katmanlı ve eğlenceli bir seyre çıkardı. Biz de bu vesile ile Ant Hampton ile sohbet ettik.

Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel

Fotoğraf: Britt Hatzius

Performansın özü sizce nedir? Çağdaş performansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?
Tim’in Certain Fragments (Belli Başlı Parçalar) adlı kitabında Risk ve Yatırım Üzerine adında harika, kısa bir metin var ve bence bu metin performansın ne olduğu veya ne olması gerektiği konusunda çok yararlı bir metin. Kitabın geri kalanı da şahane ve bu konuda benim için her zaman en yararlı kaynak oldu. Bugünkü çağdaş performansa gelince, onu tanımsız ve sürekli akış halinde görmeyi tercih ediyorum.

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl? 
Sadece gerçekten kişisel örnekler verebilirim. Nabokov’u 14 yaşında okumak. 16 yaşında Blurt’ün konserini canlı izlemek. 17 yaşında Handke'nin 'Kaspar'ını görmek. 20'li yaşlarımda Forced Entertainment’i ve 30'larımda Vivi Tellas'ı keşfetmek… Sanırım herkesin sanat tarafından dönüştürülen insanlara ve hatta topluluklara verecek epey örneği var – bunun gerçekleştiğine dair şüphesi olan herhangi biri var mı ki?

Dünyanın günümüzdeki halini/gidişatını her anlamda göz önünde bulundurduğunuzda, bir sanatçı olarak sizin için en önemli konu hangisi?
Özgür kalmak, yapabileceğim en iyi işi yapmak, başkalarının da bunu yapmasını mümkün kılmak ve bir sanatçı olmanın sınırlarına dayandığımda, diğer araçları kullanmak ve işbirliği yapmak, organize etmek.

Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi var mı?
Evet, rüyalar rol oynar. Ama bir otobüste duyabileceğim bir şey, bir havuzda işitebileceğim bir güvenlik duyurusu, bir reklam ya da zehirli bir siyasi slogan, 7 yaşında bir çocuğun söylediği bir şaka da rol oynayabilir… “Kaynaklar” söz konusu olduğunda bunun ucu oldukça açık.

Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmış olduğunuz bir yapıta adını vermeye ne zaman karar veriyorsunuz?
Hemen veriyorum ki diğer insanlarla bir proje hakkında konuşurken veya bir bilgisayara dosyalar kaydederken belli bir referans noktası olsun. Ama bu isim daha sonra değişebiliyor.

Bu işinizde sizin için en favori an veya cümle hangisi ve neden? 
Bu tür işler gerçekleştirirken karşılaşılan en büyük zorluklardan biri (geçici olarak Any Trace [Herhangi bir İz] diye adlandırdığımız yeni bir iş üretirken de şimdi tekrar aynı zorlukla karşılaşıyoruz), kendi başlarına havalı (cool) veya ilginç duran bireysel anlar veya 'hareketler' bulmanın kolay olması ancak bir etkinliğin veya eylemin diğerlerine yol açtığı ve başkalarını açığa çıkardığı daha uzun akışlar oluşturmanın çok daha zor olmasıdır. Bu nedenle, yapıttaki belirli anları düşünmek garip geliyor – umarım insanlar bu işi deneyimlerken, bir bölümden diğerine geçişi sağlayan bir tür devinim hissederler – yüzme hareketi gibi. Ama eğer kafama bir silah dayamış olsaydınız, ya not defterini ve sonraki sayfaları ilk okuma anını ('Her şeye rağmen/neticede kendinizi okurken buluyorsunuz') ya da muhtemelen Saramago metnini tekrar düşünüp hatırlarken Basilico’nun fotoğraflarını karıştırma anını seçerdim. 

Sahne sanatları ve görsel sanatların farklı disiplinleri arasında salınan eserler üretiyorsunuz. Web sitenizdeki özgeçmişiniz ilk çalışmalarınızın tarihi olan 1998'de başlıyor. Sizi daha iyi tanımak için eğer sakıncası yoksa eğitiminizi ve sizi bu işleri yaratmaya getiren süreci öğrenebilir miyiz? 
Okulda çok fazla tiyatro yaptım ama aslında fiilen çalışmam ve pratik beceriler edinmem gerektiğini hemen anlayamadım. Drama ve Fransız Dili ve Edebiyatı okumak için üniversiteye gittim ancak çok hızlı bir şekilde ayrıldım (hala yüksek öğrenimim veya herhangi bir derecem yok) ve bunun yerine Paris'te Ecole Jacques Lecoq (1995-1997) adlı oldukça özel bir tiyatro okuluna gittim. Bu benim için çok yararlı oldu – birlikte çalışmak, ortaklaşa tasarım (devising) yapmak ve İngilizce konuşmak benim ikinci doğam gibi bir şey oldular ve kendimi Avrupa’dan ve dünyanın dört bir yanından gelmiş bir arkadaş ağının ortasında buldum. Bunu kısa bir kafa karışıklığı dönemi takip etti ancak 1998'den itibaren, genellikle başkalarıyla birlikte çalışarak ve başlangıçta Rotozaza adı altında, kendi işlerimi yapmaya başladım. 1999'dan itibaren ise temsilden uzaklaşarak daha ziyade performans alanına, tiyatro diye tanımlayabileceğiniz şeylerin sınırlarına doğru sürüklendim. 1999 yılı, ilk defa hazırlıksız ve provasız konuk sanatçılara talimatlar içeren bir çalışma yaptığım zamandı, ki bugün hala (bana göre) şaşırtıcı bir şekilde yaptığım şeyin bu olduğunu düşünüyorum.

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın: unlimited

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder