Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel
Fotoğraf: Bea Borgers
Ankara’da moleküler biyoloji ve genetik okurken dansa merak salan ve yurtdışında deneysel koreografi alanında eğitim alan Begüm Erciyas’ı İstanbul’da ilk defa Ballroom adlı işiyle 2010 yılındaki İDans festivali’nde seyretmiştik. Erciyas şimdiye kadar Marsilya’dan Berlin’e, Oslo’dan Basel’e 14 ayrı kentte sunduğu ve geçen yılki Het Theaterfestival’e (Flaman Tiyatro Buluşması’na) seçilen 2016 tarihli Seslenen Parçalar (Voicing Pieces) isimli çalışmasıyla ise bu yılki İstanbul Tiyatro Festivali’ne konuk oluyor. Seyircinin yalnız olduğu bu ses odaklı çalışmayı deneyimlemek için sabırsızlanırken…
Çağdaş dans sizin için ne ifade ediyor? Günümüzde dansı nasıl tanımlarsınız?
Kafam herkes gibi karışık bu konuda. Bir çoğumuz artık geleneksel sanat dallarının kalıpların dışında işler üretiyoruz. Tiyatroda olduğu gibi metnin veya metinsel anlatının ağır basmadığı, alternatif kompozisyon seçimleriyle kurgulanan ve bir "duygulanım" dramaturjisine dayanan sahne işlerine dans ya da müzik tiyatrosu denilebiliyor Avrupa'da, bu işler tanıdık olduğumuz anlamda dans ya da müzik içermese de. Ben şahsen işlerimi dans olarak adlandırmak ve adlandırmamak arasında gidip geliyorum. Geçmişte çağdaş dans okulunda okudum, ama işlerimin bir çoğunda sahnede dansçı ya da oyuncu yok. Bazen organizatörler tarafından zorlanıyorsunuz işinizi bir kalıba sığdırmakta: Tiyatro mu, dans mı, performans mı? Seçenekler bunlar olunca dans diyorum. Belki de böyle işlere verecek daha uygun bir isim olmadığı için, ya da çağdaş dans sanat dalları arasında yeniliklere en açık olanı olduğu için.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Tabii ki! Sanat sizi kendinizle zaman geçirmeye, oyun oynamayı seven yanınızı tanımaya ve yönünüzü birazcık kaybetmeye davet ediyor. Bütün bunlar baskın düşünme sistemlerinin dışına çıkmak, yeni farkındalıklar ve bağlantılar üretmek için egzersiz. Ayrıca da sahne sanatları alanında sıklıkla iş birliği gerektiren kolektif çalışma biçimleri deniyoruz. Bu çalışma biçimlerini hiyerarşik yapılara alternatif alarak uygulamaya geçirmek, başka çalışma alanlarına örnek olmak, bence politik.
Dünyanın günümüzdeki halini/gidişatını her anlamda göz önünde bulundurduğunuzda, bir sanatçı olarak sizin için en önemli konu hangisi?
İnsanları nasıl aile kurumuna kapanmaktan kurtarıp kamusal hayatta daha aktif olarak yer almaya motive edebiliriz diye düşünüyorum.
Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi var mı?
Farklı kültürler günlük alışkanlıklarımıza yabancı bir bakış açısıyla bakmamızı sağladığı için farklı ülkelerde bulunmak benim için hep ilham verici olmuştur. Mesela 2014'de Japonya'da bulundum ve oradayken insanların karaoke söylemek için kendi başlarına karaoke odası tuttuklarını gördüm. Ben de gidip kendime bir oda tuttum ve kendi sesimle yalnız olmanın çok değerli bir deneyim olduğunu fark ettim. Bu, İstanbul Tiyatro Festivali'nde göreceğiniz Seslenen Parçalar'ı yapmak için ilham aldığım andı. Onun dışında, sanat dalları arasında özellikle film benim için önemli. Teorik yazılar da. Rüyalarımı ise, çoğunlukla hatırlamam, onun için etkilerini bilemiyorum.
Bir işe adını ne zaman veriyorsunuz?
Program kitapçığının içeriği için teslim tarihi geldiğinde - yani mümkün olduğunca geç.
“Ustam” olarak tanımlayabileceğiniz bir sanatçı veya sanatınızı üretirken fikirlerinden etkilendiğiniz/esinlendiğiniz bir kişilik var mı? Varsa kim?
Film yönetmeni Werner Herzog. Projelerinin sıradışılığı, cesareti, sanata deneysel yaklaşımı, beklentileri patlatan çözümleri ve bunlarla gelen mizahı ile neredeyse her filmiyle üzerimde önemli bir etki bırakmıştır. Moleküler biyoloji ve genetik okumuş olmanızın ürettiğiniz işlere etkisi var mı? Deneysel ve metodik çalışmayı sevişim, belki bu altyapıdan geliyor. Her bir proje için yeni teknikler öğrenmekten korkmayışım da.
devamını okumak için tıklayın: unlimited
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder