18 Temmuz 2010 Pazar

prometheus'ların ilki


"gergedanlaşma"dan beridir şahika tekand'a hayranım.
şimdilerde paris'te yaşayan dostum burcu ve teyze kontenjanından kardeşim c. ile seyretmiştik ilk defa 1996'daki festivalde oynayan "gergedanlaşma"yı. hatta o sıralar burcu tutturmuştu şahika tekand'ın oyunculuk atölyesine yazılalım, oyuncusu olalım diye. o zaman cesaret edememiştim, şimdi pişmanım!

şahika tekand sonraları oidipus üçlemesini sahneye taşıdı; iki yılda bir her tiyatro festivalinde bir bölümünün prömiyerini yaptı. her biri muhteşemdi.
hatta, yılda sadece temmuz-ağustos aylarında sadece antik yunan oyunlarının sahnelemesine izin verilen görkemli edipavrus antik tiyatrosunda bir yunan oyunu sahneleyen ilk -ve şimdilik tek- türk oldu şahika tekand; yani bir anlamda tereciye tere sattı; hafiften türk düşmanı olan yunanlılara kendi miraslarını yepyeni bir yorumla sundu!
şahika tekand'ın tiyatrosu, tiyatro sanatına yeni bir bakış, yeni bir yorum getiren, tiyatro sanatını geliştiren, yenileyen ve kendi tekniğini kuran özgün bir tarza sahip.

...

dikmen gürün'ün ajans-2010'dan ayrılmadan önce hazırlıklarını bitirdiği projelerden biri olan promethiade, temmuz başındaki atina gösterilerinden sonra bu akşam stüdyo oyuncuları'nın "on adımda unutmak - anti-prometheus" adlı oyunu ile istanbul'da start aldı.
promethiade projesine dahil olan şahika tekand ve theodoros terzopoulos'un, istanbul tiyatro festivali'nin vazgeçilmez sanatçıları olduğunu düşününce, bu projeye aslında bir anlamda bu seneki festivalin bir uzantısı olarak bakılabilir. aynı pina bausch'un "nefes"i gibi...



şahika tekand her zamanki gibi "oyun oynama" fikri üzerinden sahnelemiş prometheus mitini. yorum olarak da tersine çevirmiş miti: sisteme karşı çıkarak “sistemin mahkumu” olan prometheus yerine gönüllüce “sisteme mahkum olan” anti-prometheus'ların tragedyasını anlatmayı seçmiş. tabii, bu kendinden büyük bir güce/sisteme başkaldırmayıp da onun koyduğu kurallara göre davranmayı seçen "anti-prometheus" fikri, şahika tekand'ın, biçimsel olarak, önceden kuralları yönetmen tarafından koyulan oyun fikri üzerine kurulu tiyatro tarzına cuk oturuyor.

"oyun, bireysel küçük dünyasına sıkışmış, hayata müdahale etme yeteneğini ve büyük umutlarını ve uzun vadeli projelerini, kısa vadeli ve küçük kazanımlara feda etmiş, kendisine sunulan küçük konforlar aracılığıyla çevresine ve çevresindeki insanlara, sorunlara duyarsızlaştırılmış, maruz bırakıldığı bilgi bombardımanı içinde giderek farklı bir anlamda bilgisizleşmiş ve sonuçta cahilleştirilmiş çağdaş insanın tragedyasıdır."
stüdyo oyuncularının internet sitesindeki oyuna, konsepte dair açıklamalar ve yazar-yönetmenin notları, oyuna dair söylenebilecek bir çok şeyi içeriyorlar; bir seyirci olarak oyundan, orada yazanlardan daha fazlasını okumak neredeyse mümkün değil. acaba bu kadar açıklanmalı mıydı diye düşünmeden edemedim?

orada yazmayan ender ögelerden biri oyunun sonundaki sürpriz! doğrusu şahika tekand buradaki feminist duruşuyla [en azından ben öyle okumayı seçtim], helal olsun dedirtiyor, hem de pek bir eğlendiriyor.
son sahne, erkekler kurallara uymaya, konformist olmaya, boyun eğmeye ve sahip olduklarımızı korumaya/kaybetmemeye daha meyilliyiz de, kadınlar daha başınabuyruk, kural tanımaz, itaat etmez, daha kolay başkaldırıra getiriyor sanki.
bu figürün kadın olmasının yanısıra bir de yunanca konuşması var ki, bu da rahatlıkla türkler ve almanlar [oyunu başarıyla sırtlayan altı erkek oyuncunun üçü alman üçü türk] daha kolay itaat ederler, yunanlılar ise daha sorgulayıcı, asi ve başına buyruk olurlar yorumunu bile akla getiriyor!
şaka bir yana, son yıllarda emeklilik ve çalışma yasaları konusunda yunan ve türk hükümetlerinin yaptıkları -imf kaynaklı- değişiklikler düşünüldüğünde, yunanistan'da türkiye'den daha fazla protesto yapıldığı, hakkını arayan daha bilinçli ve organize bir ortasınıfın olduğu kesin! bu anlamda, sorgulayan figürün yunan olması da pek bir anlamlı!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder