15 Temmuz 2010 Perşembe

lanet olsun, biraz şefkat!!! [dikkat, bu yazı "çıplaklık" içermektedir, rahatsız olacaklara şimdiden çıkmaları önerilir!]




yukarıdaki fotoğraflar dave st-pierre'in "un peu de tendresse bordel de merde!" (lanet olsun, biraz şefkat!) adlı sahne yapıtının son sekansından; ellerinde birer büyük pet şişe suyu yavaş yavaş başlarından aşağıya ve bedenlerinin arkasından yere döktükten sonra, soyunup, çoçuklar gibi şen, karınlarının üzerinde kaydılar, yuvarlandılar ıslak zeminde. zamanla acıdı oyun, neşe sesleri acı seslerine dönüştü, yorgun düştüler, sakinlediler ve son fotoğrafta olduğu gibi herkes bir çift bulup, ıslak zemin üzerinde, anadan doğma halde birbirlerine fetus şeklinde sarılıp huzur içinde uyudular.
sadece biri, sabrina, tekti; önce yatanların arasında karın üstü kayıp dolaştı; ya bir partner arıyordu ya da çocuklarının huzur içinde olup olmadıklarını kontrol ediyordu, bilemedim. sonra, o da çekildi bir köşeye, kıvrılıp yattı, yalnız.
bu son sekans boyunca arvo pärt'in "spiegel im spiegel"i çaldı kesintisiz; sonlara doğru müziğin sesi yavaş yavaş kısıldı, ışıklar yavaş yavaş kapandı ve gösteri bitti.

çırılçıplak dansçıların çiftler halinde huzurlu yatışları bana pina bausch'un "masurca fogo"sunun son sahnesini hatırlattı; capo verde'li bau'nun "raquel" adlı yumuşak ritimli şarkısı eşliğinde kızlar ile erkekler çiftler halinde dans ederlerken yavaş yavaş üstlerini çıkarır, yarı çıplak dans etmeye devam ederler, sonra da sarmaş dolaş yere uzanırlar. aşk içinde ve huzurludurlar. sekans boyunca sahnenin bütününe projeksiyondan açan çiçeklerin hızlandırılmış görüntüleri yansıtılır.

her ne kadar dave st-pierre gösteri sonrasındaki söyleşide "sizin hakkınızda pina bausch'un pornografik oğlu tanımlaması yapılıyor ne düşünüyorsunuz" sorusunu garipseyip, biraz duraksadıktan sonra -hafif ironik ve alaycı bir tonda- pina bausch'u tanrı mertebesinde gördüğünü, ancak kendisini tanrının oğlu olarak düşünemediğini söylese de [bu sırada salondaki dansçılarından biri "jesusss!!!" diye bağırdı]; julidans'ta izlediğim iki yapıtından, "un peu de tendresse..." ve "libido"dan yola çıkarak, dave st-pierre'in pina bausch'un "oğlu" olmasa da ruh ikizi olduğunu düşünmeden edemiyorum.
kadın-erkek ilişkileri, yalnızlık, şefkat ve sevgi ihtiyacı, kırılganlık, acı temaları çok paralel, bunları ele alış şekli de.



sonra; "un peu de tendresse..."in sert mizaçlı, otoriter, hafif depresif ve alaycı [ingilizce "cynical" tabiri cuk oturuyor] siyah kıyafetli kadın karakteri sabrina [muhteşem enrica boucher] hal ve tavırları ile pina bausch'un kült figürlerinden mechthild grossmann'la o kadar özdeş ki, bu kadar olur!
başından kötü bir ilişki geçtiği için kızgın ve depresif, biraz femme-fatale sabrina, yunan tragedyalarının anlatıcısı gibi akşam boyunca seyircilerle bir başöğretmen edasında sert ve otoriter konuştu, seyredeceğimiz gösterinin kuralları konusunda iki dilde açıklamalar yaptı, sorunlu ilişkisinden bahsetti, belli aralıklarla ileriki dakikalarda seyredeceklerimiz hakkında bizi uyardı, tepki vermemizi bekledi, aklımızdan geçme olasılığı yüksek düşüncelerimizi, duygularımızı dillendirdi ["i smell your fearrrsss!!"], bizlerden sözlü bir tepki gelmese de hazırcevap haliyle sessizliklerimizle didişti; tırsmadık değil ama muhteşem komik ve eğlenceliydi!

[benden uyarması, bundan sonrakiler sizi daha fazla rahatsız edebilir. isteyen çıkmakta serbesttir!]



"un peu de tendresse..."in münih'teki dünya prömiyeri sırasında seyirciler arka arkaya kapıyı çarparak terk etmişler salonu, bazıları da kapının yanındaki dave st-pierre'e "bu yaptığınızı koreografi mi sanıyorsunuz, bu düpedüz pornografi! sapkınlık!" diye çıkışmışlar.
bu anektodu keyifli bir yüzle "benim de esas istediğim buydu işte! seyircilerin tepki vermesi" diyerek dave st-pierre anlattı söyleşi sırasında.
70'li yıllarda aynısının, hatta daha beterinin [saç çekmek, yüzüne tükürmek, sahneye yumurta atmak gibi] pina bausch'un başına geldiğini düşününce, iki sanatçı arasındaki benzerlikler artıyor!
[pina bausch vefat ettikten sonra wuppertal'e acaba yeni genç bir koreograf mı çağrılsa diye bile düşünülmüştü, almanların ünlü dans eleştirmeni jochen schmidt eski bausch dansçısı avustralyalı merly tankard'ı önermişti. bence birisi çağrılacaksa dave st-pierre biçilmiş kaftanmış! wuppertal'dekiler duymasın :) ]

pina bausch ile dave st-pierre arasındaki bence en büyük farklılık ise; eskisinden yenisine bausch'un hiç bir yapıtı seyirciyi kışkırtmaya yönelik değilken [sadece kendi doğru bildiği şeyi yapmaya çalıştığını, hiç bir zaman seyirciyi kışkırtmak gibi bir dürtüsünün olmadığını söyler bausch], st-pierre'in amacının açık bir şekilde seyirciyi kışkırtmak olması.
st-pierre dünyaya bausch'dan daha kızgın, daha öfkeli bakıyor gibi; sanki daha fazla bir yerleri acımış ve karşılığında, karşısındakileri en iyi bildiği yolla, sahneledikleriyle kışkırtmak, acıtmak, rahatsız etmek istiyor.


tabii, rahatsız etmeden önce kendini sevdirmesi, seyirciyi alıştırması, ısıtması lazım. peki bunu nasıl başarıyor? çok basit; seyirci ile sahne arasındaki "dördüncü duvar"ı yıkarak!
gösterinin ilk yirmi dakikasını sapasağlam ve salondan kaçmadan atlattığınız takdirde oyunu beğenmemeniz için hiçbir neden yok. bu ilk yirmi dakikada ne mi oluyor? seyirci kısmının ışıkları açılıyor ve, anadan doğma 9 erkek dansçı kafalarında sarı uzun saçlı peruklar ve seslerini inceltip çocuk/bebek sesi çıkartarak sahneden seyircilerin arasına atlıyorlar ve yaklaşık on dakika boyunca çırılçıplak halde koltukların arasında, üstünde dolaşıyorlar, seyircilerin kucaklarına oturuyorlar, yatıyorlar, mahrem yerlerini açıp gösteriyorlar, seyircileri yanaklarından öpüyorlar. balkondakileri de ihmal etmiyorlar, aynı muameleyi onlara da yapıyorlar; bütün tiyatro bir anda bir şenlik yerine dönüyor!

[son uyarı! bundan sonra görecekleriniz sizi rahatsız edebilir. isteyen çıkabilir]

tabii, bu sekansın öncülü var; daha seyirciler koltuklarına yerleşmeye çalışırlarken etraflarında bir gariplik olduğunu hissediyorlar. kendileri gibi gündelik giyinmiş bazı insanlar biraz abartarak birbirlerine uzaktan selam veriyor, yanlış koltukta oturduklarını fark edip sıraların üzerinden koltukların kollarına basa basa yer değiştiriyorlar, salonunun bariyerlerinin üzerine oturup kayıyorlar. bu sırada, çırılçıplak, sarı peruklu, bebek sesli bir erkek dansçı da, sahnenin en gerisine yerleştirilmiş sandalyelerden birine oturmuş bağırış çığırış salondaki seyircilerin ilgisi çekmeye, onlara merhaba demeye, şirinlik yapmaya çalışıyor.
sonra; salona dağılmış dansçıların hepsi yavaş yavaş sahneye çıkmak üzere yan kapılardan çıkıyorlar ve teker teker sahnedeki boş sandalyelere oturuyorlar: seyreden-seyredilen ilişkisini kırmak, sahnedekilerin de aslında seyircilerden bir farkı olmadığını, aynı dertleri, aynı ilişkileri-ilişkisizlikleri yaşadıklarını ve seyircilerin biraz sonra seyredeceklerinin de aslında kendilerini anlattığının altını çizen enfes bir açılış sekansı bu.



(fotoğraflar: emile zeizig, avignon 2009)
dave st-pierre dansçılarda virtüözite değil enerji aradığını söylüyor. koreografisi de enerji dolu; tabuları yıkan, bedensel ve fiziksel çekingenlik içermeyen saf ve kaba bir enerji bu!
"un peu de tendresse..."in bir çok dans sekansının öncesinde dansçılar dizlikler takıyorlar; kendilerini havaya fırtalıp bütün güçleriyle bacakları altlarına kıvrılmış zemine çakılıyorlar, ve bunu bir kere değil, defalarca yapıyorlar, taa ki yorgunluktan ölene kadar! taa ki seyircilerden biri "enough" veya "stop" diye bağırana kadar. [st-pierre'in dördüncü duvarı yıkma konusundaki başarısına bir örnek daha!]

dave st-pierre, dansçılarının yoruldukları zamanki hallerini de çok sevdiğini, bunun gösterinin bir parçası olduğunu, gösterinin "gerçek" olduğunu, "miş gibi yapma" olmadığını kanıtladığını söylüyor.
örneğin, erkeklerin tek elleri ile suratlarına defalarca tokat attıkları bir sahnenin ardından arkalarını döndüklerinde sendelemelerini, hızlı bir koreografik sekanstan sonra nefes nefese kalmalarını önemsediğini belirtiyor.

topluluğunun yapısı ve çalışma tarzı konusunda da ilginç açıklamalarda bulundu dave st-pierre söyleşi sırasında.
ekonomik olarak güçlü bir topluluk olmadıkları için dansçı sayısı her an değişiyormuş. bir yıl önceki avrupa turnesinden bu yıla kalan dansçı sayısı bir elin parmaklarını geçmiyormuş. bu nedenle ve aynı zamanda gösteri yapılan sahnenin büyüklüğüne de bağlı olarak aynı yapıt farklı sayıda (bazen 14, bazen 21 bazen de 17) dansçı ile sahnelebiliyormuş. ilginç!
[buraya kadar dayanabildiyseniz sorun yok demektir, seyretmeye devam edebilirsiniz! ama sakın güvende olduğunuzu zannetmeyin!]

yaratım süreci ise dave st-pierre'in yönetiminde, ancak doğaçlama ve dansçıların fikirlerine de açık ilerliyormuş. örneğin, "une pe de tendresse..."de siyahlı kadının, sevgilisinin getirdiği pastanın üstüne oturup orgazm olduğu bir sahne var; o sahne, dave st-pierre'in bir gün stüdyoya kekler, şişe şişe su ve beş erkek dansçı ile kapanıp doğaçlama yaptıkları bir seans sonrasında çıkmış.
zaten, provalar sırasında çalışılan sahneler, yapıtın son haline nicelik (solo ve duo çalışılan bir koreografi trio veya topluluğa uyarlanıyormuş) ve cinsiyet (erkek için düşünülen bir hareket kadınlara adapte ediliyormuş) değiştirerek yerleştiriliyormuş.

st-pierre'in önemsediği şeylerin başında, sadece dansçılarla değil tiyatro oyuncuları, sokaktaki insanlarla çalışmak da varmış ve topluluğunu ilk kuruduğu zamanki profil bu anlamda daha renkliymiş.
zamanla, kişi sayısı arttıkça, artık yeni, "amatör" kişilere gerek kalmamış; şu anda 35 kişilik bir dansçı grubu varmış st-pierre'in tezgahından geçmiş olan.

("la pornographie des ames" - afiş)

"un peu de tendresse bordel de merde!" (a little tenderness, for crying out loud!) üçlemenin ortadaki halkası; bir aşk ilişkisinde arada kalma, tereddüt etme, evet veya hayır diyememe üzerine acıtıcı, hatta hatta kanırtıcı bir çalışma.
üçlemenin ilk yapıtı "la pornographie des ames" (bare naked souls) ise, 3.5-4 yıllık bir ilişkiden sonra ayrılmış olmanın halet-i ruhiyesini anlatıyormuş. [çok merak ettim]
topluluğun şu sıralar üzerinde çalıştığı üçüncü halka ise, aşka düşmenin, koşulsuzca aşık olmanın ruh hallerini ele alacakmış.

("la pornographie des ames" - bir sahne. havadaki: dave st-pierre)

dave st-pierre'in seyirciyi selamlama sırasında, daha önce kimsede rastlamadığım, hoş bir ritüeli var. aynısını "libido"nun sonunda da yaptı.
alkışın belli bir noktasında seyircilere durmalarını rica edip, o gösteriye emeği geçenlere (festivalin ve gösterinin sahnelendiği tiyatronun görevlilerine, ışıkçılara, sahne teknisyenlerine, ışık tasarımcısına, müzik kurgusunu yapana) adlarını söyleyerek teşekkür ediyor ve ardından teker teker bütün dansçılarını yine adlarını söyleyerek seyirciye tanıtıyor. tam da, az önce seyrettiğimiz yapıtı tasarlayan bir sanatçıdan beklenecek duyarlılıkta, incelikte, insancıllıkta bir davranış diye düşünüyorsunuz...

compagnie dave st-pierre'in maalesef internet sitesi yok [mali olarak pek parlak değiller anladığım kadarıyla], dolayısıyla onları takip etmek hiç kolay değil. ancak, zaman zaman bildiğim festival ve kültür merkezlerinin programlarını kontrol ederek turneleri konusunda bilgiye ulaşabiliyorum. bu yüzden, bir daha ne zaman nerede bir dave st-pierre yapıtına denk gelirim bilemem, ama umarım onlarla tekrar karşılaşırım...

["un peu de tendresse..." için bir kaç tarih: toronto harbourfront center'da 2-5 şubat 2011, paris theatre de la ville'de 25-29 mayıs 2011]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder