bu sene benim için pek parlak geçmedi. bu hafta da iki biletimi yakmak zorunda kaldım; neticede 5 filmle festivali kapadım [şimdiye kadarki !f'ler arasında en az film izlediğim yıl oldu 2009].
dün sabah emek'te seyrettiğim "okulçıkışı" (afterschool) adlı amerikan liselerindeki çürümüş hayatı ve kaybolmuş gençleri anlatan amerikan filminden sonra [gus van sant'ın "fil"ini (elephant) seyrettikten sonra ne akla hizmet bu filme gittim ki, hata bende!], kar soğuğunun hakim olduğu bu pazar sabahı da emek'teydim.
ancak geçen pazar kadar şanslı değildim[malum "tokyo!" küçük bir başyapıttı]; "isyan" (a zona) insanı isyan ettirecek kadar kişisel ve zor bir filmdi. bu portekiz filmini emek sineması'nın ısıtılmamış salonunda ürpererek seyreden bir avuç insandık [herhalde 50-60 kişiden fazla değildik].
nasıl olmuşsa, bunların arasına yolunu şaşırmış bir çift de sızmıştı [nedense bunlar da hep beni bulurlar]; belli ki yeni tanışmışlar, ısınma turlarındalar, genç beyimiz film başlamadan önce "nedir bu altyazı!" muhabbeti yaptı, kültürlü kızımız "bak, filmin içinde ingilizce altyazı olacak, biz de türkçe altyazıyı alttaki panodan takip edeceğiz" kıvamında bir açıklamayla karşılık verdi. hanımlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanırlar ya, erkekler de ne kadar zeki ve esprili olduklarını göstererek kızları kendilerine hayran bırakmaktan; doğrusu film de bayağı malzeme verdi genç beyimize, kızımız bütün film boyunca kıkırdadı, neyse ki üşümekten değil, keyiften.
genç kız hangi akla hizmet bu kıyıda köşede kalmış hüzünlü, kasvetli, ağır ve anlaşılmaz portekiz filmini seçmişti ki!
emek sineması'nda yer gösterme, yerine oturma faslı da bir alemdi !f sırasında!
nasıl emek sineması koca istanbul'da bir dinazor gibi kalmışsa tek başına, sinemalarda yer göstericilere bileti uzatmak ve küçük bir bahşiş vermek de unutulup gitmekte; !f'in "bağımsız ve genç" seyircileri böyle bir gelenekten haberdar bile olmayabilirler!
eh, bir yandan yer göstericiler yerlerini gösterdikleri her kişi sonrasında alamadıkları bahşiş yüzünden kendi kendilerine homurdanırken, diğer yandan da kafasına göre oturmak istediği halde yer göstericiye yakalanan "bağımsız" seyircilerimiz "ya, adam kafasına göre oturtuyor ya!" diye hayıflanıyorlardı; dervişin fikri neyse zikri odur misali.
mybilet sayesinde bilet alırken salon planından dilediği koltuğu seçebilen "bilinçli" seyirci salona girince neden yer değiştirmek ister, sırf "bağımsız" olabilmek için mi!
insan kendisinden de bağımsızlaşabilir mi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder