istanbul devlet opera ve balesi, beyhan murphy'nin fikri üzerine bir kaç sene önce dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü koreograflarından dördünün (w. forsythe, g. balanchine, r. north, c. d’ambroise) birer yapıtıyla oluşturduğu ve seyirci tarafından çok beğenilen "dört bale" gösterisinden sonra bu sefer bizden dört koreografın yeni birer yapıtıyla "türk koreografları" gösterisini sunuyor. formül aynı: seyirciyi eğlendirecek hafif yapıtlar ile dansçıları zorlayacak ciddi yapıtlardan bir buket.
prömiyeri 29 ocak'taydı, ben bugünkü matinede seyrettim.
sibel kasapoğlu'nun her şeyiyle eklektik yapıtı "anadolu'nun sessizliği" ve berk sarıbay'ın esprili "düğünün mutfağı" ilk yarıyı oluşturuyor. "düğünün mutfağı" yaratıcılık ve kalite olarak maalesef sarıbay'ın bir-iki sene önce yine bir seçki içinde yer alan küçük ama müthiş zeki yapıtı "işte mutluluk bu!"nun çok altında; esprili olmak için fazla dağınık! selim-seda borak çiftinin başarıyla yorumladıkları sevimli düetiyle başlamasına rağmen gittikçe zorakileşen ve maalesef absürd bir anlamsızlığı bile yakalayamayan bir yapıt "düğünün mutfağı".
gösterinin son yapıtı, 2009 yapımı diğerlerinin aksine fırından yeni çıkmış değil: beyhan murphy'nin 1994 yılında sahneye koyduğu ve zamanında ödül de aldığı espritüel "rondo ala turka"sı. kostümlerinin çılgınlığı ve erkek dansçılara "fırlatılan" hicivsel bakışıyla biraz "troy game" (robert north), kulağa hoş gelen klasik müzik seçimi, zor hareketlerin genel konsept içine yedirilmesi ve genel espritüel tavrıyla da biraz "symphony in d"yi (jiri kylian) hatırlattı bana. yine de; malzemesini ustaca bu topraklardan toplayan, her daim keyifle seyredilecek, bu ülke varoldukça eskimeyecek bir yapıt "rondo ala turka".
"türk koreografları" akşamında beni esas vuran ise üçüncü yapıttı: uğur seyrek'ten "kelebekleri öldürmeyin".
geçen sezon hayal kırıklığına uğradığım "kesitler (air, kurban, bolero)" seçkisi nedeniyle uğur seyrek'e biraz mesafeli duruyordum. cesur denemeleri olan ancak son kertede yeterince etkileyici, bütüncül, tutarlı olamayan işlerin sahibi olarak kalmıştı aklımda. "kelebekleri öldürmeyin" her şeyi değiştirdi.
evet, uzun şifon gece kıyafetleri içinde uzun saçlı kadınlar, siyah gömlek-pantalonlu erkekler, sahnenin üç bir tarafını çeviren yüksek beyaz duvarlar, bu duvarlara yansıtılan görüntüler, müzik seçimi, minör teatral buluşlar, kadın-erkek ilişkilerinin ele alınması; bunların hepsi biraz pina bausch'tu! işin şaşırtıcı ama iyi tarafı ise, bu bariz esinlenmelerin bir fiyasko ile sonuçlanmamış olmasıydı.
"kelebekleri öldürmeyin" seyretmesi çok keyifli, belli ki dansçıların da severek, kendilerini kaptırarak dans ettikleri bir yapıt. temel olarak; birbirinin ardı sıra gelen pas de deux'lerden ve bunların eklemlendiği genel toplu danslardan/durumlardan oluşuyor.
benim seyrettiğim akşamdaki üçüncü çift, deniz aygör ile tunca bakan, tek kelime ile mükemmeldiler; hipnotize edici bir etkiyle seyirciyi büyülediler ve alkışta bütün salonda çınlayan "bravo"larla ödüllendirildiler.
"kelebekleri öldürmeyin" biter bitmez insanın yeniden seyretmek isteyeceği işlerden. keşke süreyya operası'na yakın bir yerlerde oturuyor olsaydım, sırf ikinci yarıyı seyretmek için bir kaç kere daha giderdim bu gösteriye!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder