28 Temmuz 2021 Çarşamba

iki film birden - IV


hakkında hiç bir beklentin olmayan, ödülsüz, sıradan gibi gözüken alçakgönüllü bir film sana keyifli, içten, sıcak anlar yaşatabilir. “asphalte” (ingilizce adı: macadam stories, tükçesi apartman hikayeleri) bana böyle bir seyir keyfi yarattı. daha önce hiç bir filmini izlemediğim samuel benchetritt’in 2015 tarihli bu filminden hiç beklentim yoktu desem de, filmin mubi’deki görselinde isabelle huppert’in varlığından cezbolmadığımı da söyleyemem.

“apartman hikayeleri” fransa’nın banliyölerinden birinde, düşük gelirlilerin oturduğu bir apartmandaki üç kişinin yaşamın odaklanıyor: oğlu hapiste cezayirli bir anne, annesiyle yaşadığını söyleyen ama annesini hiç görmediğimiz genç oğlan, ölü annesinin hatıralarıyla yaşayan orta yaşlı bir adam. cezayirli annenin evine uzaydan kapsülle apartmanın çatısına inen bir astronot misafir olacak, genç oğlan karşı daireye yeni taşınan eski aktriste kariyer tavsiyelerinde bulunacak ve orta yaşlı adam filmin başında hastalanıp girdiği hastanede çalışan bir hemşireye aşık olacak. film boyunca mahalleden gelen ve nedenini protagonistlerin farklı şekillerde yorumladıkları garip sesin kaynağını ise filmin son sahnesinde göreceğiz.

sadece apartmandaki üç protagonistin değil, onların ilişki kurduklarının da yalnız olduğu bir dünyada karşındakiyle çıkar beklemeden bir şeyleri paylaşmanın, karşındakine ilgi, şefkat göstermenin değerine dair küçük bir film “asphalt”. film ek olarak ayrıksı bir mizaha da sahip. beni mutlu etti.

bu kadar keyif aldığım bir filmden sonra akşamın ikinci filmi olarak ne izlesem diye bakınırken, ona benzer bir duyguya sahip olduğunu sezdiğim başka bir fransız filmini, “bird people” (kuş insanları)’nı seçtim.


pascale ferran’ın 2014 tarihli filmi bir otelde geçiyor ve biri müşteri diğeri çalışan iki protagonistin hikayelerini arka arkaya anlatıyor. müşteri olan paris’e yaptığı iş gezisi sırasında hayatındaki her şeyden vazgeçme kararı alan amerikalı bir işadamı, çalışan ise üniversitede okurken bir yandan da çalışmak zorunda olan genç bir kız.

filmin genç kıza odaklanan ikinci yarısı oldukça absürd bir viraj alıyor, o kadar ki bu kısım kendi başına bir kısa film olabilirmiş. genç kız bir anda küçük bir kuşa dönüşüyor ve otelin içinde, odalarında, dışında, pencerelerin önünde, otelin yakınındaki havalimanında, otelden arabasıyla çıkan bir arkadaşını takip ederek ormanda uçuyor. film bir anda bambaşka bir bakış kazanıyor ama bu farklı bakış ne ilk hikaye ile bağlanıyor ne de kızın hikayesine katkıda bulunuyor.

yalnızlık, hüzün yine var ama film soğuk ve mesafeli. seyrettiğime pişman olmadım ama kaçırsam da üzülmezdim.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder