23 Temmuz 2021 Cuma

iki film birden - II


çok özel bir neden olmadıkça korku filmlerine ne para ne zaman vermeyi tercih ediyorum. mubi'de "suspiria"yı izleme nedenim ise birden çok neden barındırıyor: 1- yönetmeninin luca guadagnino olması, 2- dans ile ilgili olması ve dans bölümlerinin koreografisini damien jalet'nin yapmış olması, 3-  müziklerinin thom yorke'a ait olması. 
maalesef film kötü, ve bu üç özellik bile bana 152 dakikayı kolay geçirtmedi.

sinematografik anlatıyı hikayenin içerdiği duygular üzerine kurmasıyla beni etkisi altına alan iki filme ("i am love" ve "call me by your name") imza atmış bir yönetmen olarak guadagnino'nun korku sinemasına yapacağı katkıyı merakla bekliyordum. filmi sinemalarda kaçırmıştım. filmin dans sahnelerinin koreografisini damien jalet'nin yaptığını öğrendiğimde ise filmi kaçırdığıma iyice hayıflanmıştım. 
filmi beğenmemiş de olsam sinemada izlemiş olmayı tercih ederdim.

dans okulunun başındaki madame blanc (tilda swinton her zamanki etkileyiciliğiyle arz-ı endam ediyor) prova salonunda bile her an elinde sigarasıyla uzaktan da olsa pina bausch'u andırıyor. hem yönetmen hem de jalet basına verdikleri röportajlarda bu konudan bahsediyorlar ve benzerliği yadsımıyorlar. koreografi de çok ender anlarda bauschvari oluyor. zaten jalet koeografiye bunu bilinçli olarak eklemiş.
 
uzaktan bausch esini bir yana, dans okulunun hem almanya'da olduğunu, hem de film boyunca prova edilen ve sonuna doğru sahnelenen yapıtın 1929 (film 1977'de geçiyor ve sahnelenmeden önce madame blanc 48 yıl önce yapılmış ve son kez sahnelenecek diye tanıyor seyirciye yapıtı) tarihli olduğunu düşününce esas, madame blanc'ta mary wigman esini daha ağır basıyor. dans okulunun mimarisi de art deco tarzında, yani wigman'ın tanındığı döneme yani 1920'lere gönderme yapıyor. guadagnino  ile jalet wigman'ın yanısıra isadora duncan'dan esinlendiklerini söylüyorlar zaten. 

filmin ikinci yarısından sonra okulun duvarlarında, kızların yatak odalarında, koridorlarda gezinen ruhun renkten renge giren şekilleri ise bana loie fuller'in ünlü serpentine dansının imgelerini anımsattı.

2018 tarihli filmdeki dans yapıtı sadece koreografik olarak değil, kostümüyle de (sadece renkleri farklı) jalet'nin 2013'te louvre müzesi'nde sahnelediği bir kısa dans parçasından türetilmiş. jalet filmdeki yapıtta kullandığı bir fikri (çizgisel olarak sıralanmış dansçıların noktasal olarak bedenlerini hareket ettirdikleri kısım) ise geçen yıl paris operası için tasarladığı kısa yapıtında kullanıyor.
filmdeki dans yapıtı ayrıca jalet'nin koreografilerinin geometri takıntısı ve çıplak bedenleri farklı pozisyonlarda birleştirerek figürler üretmesi gibi karakteristik özelliklerini de barındırıyor.

filmde, sidi larbi cherkaoui'nin sahnede seyretme imkanı bulduğum eski yapıtlarından (ki cherkaoui'nin o dönemdeki işlerinde damien jalet de dans ediyordu, hatta sevgililerdi ve cherkaoui jalet'den özellikle müzik konusunda çok şey öğrendiğini söyler), foi'den ve myth'ten tanıdığım, ses sanatçısı christine laboutte'ü (büyük ihtimalle cherkaoui'nin işlerine laboutte'ü dahil eden jalet idi) yıllar sonra tekrar görmek de ayrıca büyük sürpriz ve keyif oldu benim için.


dans ile bu kadar içli dışlı bir film sonrasında aynı akşam mubi'de bu sefer çağdaş bir dans yapıtından esinlenen bir belgesel izledim: si c'etait de l'amour (aşk olsaydı). belgeselin esinlendiği dans yapıtı gisele vienne'nin crowd'u. 

gisele vienne'in adını son yıllarda bir çok festivalde ve programda görür oldum. vienne bu aralar avrupa sahnelerinin o kadar "yükselen yıldız" ki, bu seneki paris güz festivali'nde ona özel bir bölüm ayrıldı, eski-yeni altı işi sahnelenecek. 

crowd belli ki ilginç bir iş. belgeselden anladığım kadarıyla; gösteri bir rave partisinde bir araya gelen protagonistlerin bazen yavaş çekim bazen hızlı dans edişlerinden oluşuyor. ilginç olansa, bu kişilerin dans sırasında birbirleriyle olan ilişkilerinin; aşklarının, nefretlerinin, kıskançlıklarının, şefkatlerinin, öç alışlarının yavaş yavaş ortaya çıkıyor, beliriyor olması. 

yönetmen patric chiha belgeselinde gösteri veya prova sırasında kaydettiği yapıttan kısa kısa bölümlerin arasına, dansçıların birbirleriyle sahne arkasında/dışında yaptıkları sohbetleri yerleştirmiş. ve bu sohbetlerden anlıyoruz ki, gisele vienne o kalabalığı o rave partisinde bir araya getirirken, hepsinden topluluktaki başka bir ve iki dansçıyı da kapsayacak kendi kurmaca hikayelerini oluşturmalarını/yazmalarını istemiş. gösteriyi seyrederken bu hikayelerin ne kadarına vakıf olunabiliyor, emin değilim, ama yapıtın çıkış noktası ve yaratım sürecine dair bu fikre hayran kaldığımı söylemeliyim. umarım ilerde fırsatım olur crowd'u sahnede seyrederim.. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder