şu günlerde paris'te olağandışı bir sanat olayı gerçekleşiyor: immersive/sarmalayan sanat yerleştirmesi olarak tanımlanan DAU.
herşey 1975 doğumlu rus yönetmen ilya khrzhanovsky'nin 2008'de ünlü rus bilim insanı lev landau hakkında bir sinema filmi çekmesiyle başlıyor.
landau 1948-1968 yılları arasında moskova'da kurduğu bir enstitüye insanları yerleştirerek onları 24 saat gözlemlemiş nobel ödüllü bir fizikçi; deneyinden anlaşıldığı üzere sadece fizik ile değil, insan psikolojisi üzerine de çalışmış landau.
khrzhanovsky sinema filmi çekiminin sonuna geldiğinde, işi büyütmeye karar veriyor; karkov'da film için inşa edilen enstitü binası para bulundukça genişletiliyor, stadyum büyüklüğünde alan kaplıyor ve gönüllü olarak 400 kadar kişi bu binada tam üç yıl geçiriyorlar. sadece onlar değil, khrzhanovsky ve ekibi de. çünkü onlar 40 ayrı mekanda 24 saat kayıt yapıyor; yatak odaları dahil. bir tür, peter weir'in yönettiği andrew niccol'un senaryosunu yazdığı "the truman show"daki gibi yani. bu üç yıl sonunda, montaj odasından tam 13 film çıkıyor. projenin en ilginç özelliklerinden biri filmlerin dijital değil analog çekilmiş olması. wim wenders'le, michael haneke'yle de çalışmış olan efsanevi alman görüntü yönetmeni jürgen jürges ellerinde 700 saatlik 1:1,85 formatında çekim malzemesi olduğunu söylüyor. hiç bir çekim tekrarlanmamış, sonradan dublaj yapılmamış.
DAU immersive/sarmalayan tiyatro mantığında bir etkinlik değil, çünkü ana omurgasını canlı oyuncular tarafından canlandırılan durumlar değil, 13 film oluşturuyor.
DAU tarafından sarmalanmak için üç seçenek var: 6 saatlik tek girişlik, 24 saatlik ve sınırsız çok girişli vizeler. evet, DAU'ya girmek için gereken ücret karşılığında bilet değil vize alıyorsunuz. bir internet sitesi hazırlanmış; ücreti ödedikten sonra vize bilgilerinizi doldurmanız ve fotoğrafınızı yüklemeniz için başka bir sayfaya yönlendiriliyorsunuz. eğer 24 saatlik veya sınırsız vize başvurusunda bulunduysanız, sizi kültürel, psikolojik ve sosyal olarak tanımak için hazırlanmış bir anketi de dolduruyorsunuz, ki DAU'ya girdiğinizde ona göre özel olarak yönlendirilebilesiniz.
paris'te sadece bir gün kalacağım için 6 saatlik vize talebinde bulundum. chatelet meydanı'na kurulmuş vize ofisinden belgelerimi aldıktan sonra, görevli theatre chatelet binasının kapalı olduğunu söyleyerek, beni theatre de la ville binasına yönlendirdi.
evet, DAU paris'te şehrin bir meydanın iki tarafını tutan iki önemli tiyatro binasında gerçekleşiyor. iki bina da şu anda yenileme çalışmaları için gösterilere kapalı, ayni inşaat halinde. (theatre chatelet beş yıllık yenileme ardından 2019'un eylülünde açılacak, theatre de la ville ise iki yıldır kapalı ve ne zaman açılacağı belli değil.) dolayısıyla DAU'nun theatre chatelet kısmına giremedim, theatre de la ville kısmı ise oldukça etkileyiciydi. geçtiğimiz yıllarda defalarca gösteriler izlediğim (pina bausch'un yapıtlarını istanbul dışında ilk defa bu sahnede izlemiştim) ve dolayısıyla normal halini çok iyi bildiğim binanın içi bütünüyle iç dekorasyonundan soyulmuştu; duvarlar, oditoryumun basamakları, sahne bütünüyle çıplak beton kalmıştı. inşaat halindeki bina savaştan çıkmış veya doğu bloku/sovyetler birliği denince hayalde canlanan kasvetli, karanlık, soğuk ve tekinsiz atmosferi doğal haliyle sağlıyordu zaten. ve bu da DAU'nun dünyasıyla örtüşüyordu. DAU'ya gece 9'da girdiğim ve dışarıda yağmur yağdığı için, karanlık ve ıslaklık beni DAU'ya mükemmel bir şekilde hazırlayan diğer etkenlerdi.
içeriye girdiğimde oditoryumda bir rus quartet'in folk-caz konseri devam ediyordu. sahne kotu yıkılmış olduğu için quartet sahne çukurunun içine, salondan görülmeyecek kadar aşağı bir kota konumlandırılmıştı. hem çukurun bir duvarı tamamıyla ayna döşenmiş hem de tavana devasa boyutlarda (herhalde 8-10 metre gibi bir şeydi) bir ayna asılmıştı, ve bu iki ayna aşağıdaki görüntüyü çoğalttığı gibi, biz yukarıda oditoryumun koltuksuz basamaklarında oturanlara yansıtıyordu. bir saat kadar sürdü konser. müzikal ve atmosfer olarak hayatımda dinlediğim en etkili konserlerden biriydi.
konser sırasında iki defa yer değiştirdim, farklı konumlardan izlemek için. en gerideki basamaklardan birine oturmuş ve müzikten sarhoş olmuş etrafıma bakınırken, hemen üst yanımdaki basamakta oturan adamın, solumda altta ayakta duran kadının, en altta ortada oturan şapkalı kadının dakikalardır hiç hareket etmediklerini fark ettim. göz ucuyla yanımdaki adama doğru baktım, gözleri açıktı. üç figür de hayalet gibi bizlere eşlik ediyorlardı. ürperdim. konser bitip de insanlar dağılınca onların cansız manken olduklarını anladım.
konserden sonra üst kattaki odaları gezdim. theatre de la ville'in ofis katı olduğunu düşündüğüm, bir koridor üzerine sıralanmış odaların içleri 40'lı-50'li yılların rus mobilyalarıyla döşenmişti. kapıları açıktı, ayrıca koridordan büyük pencerelerle ayrılıyorlardı. içlerine girebiliyor ya da pencereden içeriyi izleyebiliyordunuz. içerde insanlar yaşıyor, yemek pişiriyor, sohbet ediyor, tartışıyorlardı. isteyen seyirciler de odalardaki koltuklara, sandalyelere oturup içerdeki hayatları takip edebiliyorlardı.
daha sonra, başka mekanlarda iki farklı DAU filmi seyredince fark ettim ki, filmlerdeki eşyalardı bu odaların döşeli olduğu. duvarlarda asılı tablolar ve etraftaki sanat eserleri ise centre pompidou'nun koleksiyonundan ödünç alınmış.
binanın bütün alanları; mevcut fuayenin üst katı, yan kulisler, bodrum, en tepedeki prova salonu, hepsi DAU'nun farklı çehrelerini sunmak için düzenlenmişti. birisine ranzalar yerleştirilmişti, her ranza üzerinde bir ipad, seçtiğiniz müziği dinleyebiliyordunuz. diğerine dışı aynamsı yansıtıcı bir malzemeyle kaplanmış kutular yerleştirilmişti, içlerine girip DAU filmlerindeki karakterlerin özel videolarını izleyebiliyordunuz. başka bir mekanda yine benzer kutuların içinde şaman, rahip, psikolog, imam gibi farklı donanıma sahip kişiler vardı, onlarla konuşabiliyordunuz. mevcut fuayenin alt kotu yeme-içme mekanı olarak düzenlenmişti; paris fiyatlarıyla değil sovyet fiyatlarıyla, yani her biri 1 avroya votka, bira içebiliyor, lapa gibi yemeklerden yiyebiliyordunuz; teneke bardak, tabaklarda. mevcutta kitap-dvd satışının olduğu yerde ise yine cüzi fiyata hediyelik eşyalar satılıyordu; sovyet yapımı konserveler özellikle.
iki geniş mekanda ve büyük oditoryumda DAU filmleri gösteriliyordu. paris'te yaşıyor olsam veya yeterli vaktim olsa 24 saatlik vize almayı tercih ederdim, çünkü DAU'nu dünyası tarafından hakkıyla sarmalanabilmek için filmleri izlemek gerekiyor, DAU dünyasının kurucusu onlar.
son yılların en heyecanverici orkestra şefi, yaklaşık 10 yıldır rusya'nın perm şehrinde opera orkestrası ve korosunu yöneten, avrupa'ya kapalı gişe turneler yapan, deha olarak tanımlanan teodor currentzis'in de DAU'da oyuncu olarak görev aldığını biliyordum ama filmlerden birini izleyinceye kadar bizzat lev landau'yu canlandırdığını bilmiyordum, benim için büyük sürpriz oldu; oyunculuğu şefliği gibi olağanüstü ve sıradışı olmasa da.
her ne kadar DAU beni etkilemiş olsa da onu, etrafında dönen sansasyonel olaylardan bağımsız değerlendirmek imkansız: DAU'nun ilk önce berlin'de açılması düşünülmüş, projenin bir parçası 900 metrelik berlin duvarı inşası olduğu için belediye tarafından projeye bütünüyle izin verilmemiş. ekip etkinliği altı ay sonra paris'te yapmaya karar vermiş. bu kararda en etkili insanlardan birinin, eski holland festival yeni theatre chatelet genel sanat yönetmeni ruth mckenzie'nin olduğu söyleniyor. ama paris'te de belediyeden önce iki tiyatro arasına yapılmak istenen hava köprüsünün izni çıkmamış, ve tabii en rezil durum, etkinliğin ikinci büyük ayağını oluşturduğu iddia edilen theatre chatelet için etkinlik başlayalı bir hafta geçmiş olmasına rağmen hala izin alınamamış olması. ilk iki gün 1.5 saat beklenen kuyruklar, vizesi olduğu halde içeri alınmayan kişiler de DAU'nun kötü reklamına dahil; reklamın kötü olmaz denirse, o başka tabii.
DAU 17 şubat'a kadar paris'te. yolu düşen kaçırmasın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder