fotoğraflar: mehmet kerem özel, 01.02.2019, amsterdam stadsschouwburg
amsterdam'da milo rau'ya ayrılmış brandhaarden 2019 festivalinin benim için en heyecanla beklenen işiydi "five easy pieces". hatta onun yüzünden amsterdam çıkarmamı iki gün uzattım. değdi mi; evet, kesinlikle!
"five easy pieces", beş basit parça. stravinski'nin çocuklar için yazdığı dört el piyano parçalarına verilen isim. milo rau'nun "five easy pieces"i ise çocuklar için beş kolay oyunculuk alıştırması.
oyunun temel olarak omurgası bu, peki içeriği ne? içeriği, 1990'lı yılların ortasında, yakalandığında belçika'yı dehşete düşüren seri çocuk katili marc dutroux'nun hikayesi. altı kız çocuğunu kaçırmış; tecavüz etmiş, dördünü öldürmüş, ikisini öldüremeden yakalanmış. çocuklara oynatmak veya "çocuklarla oynamak" için sıradışı bir konu değil mi!
herhalde ancak milo rau bir çocuk katilinin hikayesini çocuklarla sahneleyebilirdi. bence "five easy pieces"ı daha ikircikli ve rahatsız edici hale sokan etmen, sahnede sadece çocukların olmaması, bir de profesyonel erkek oyuncunun yer alması. 9-13 yaş arasında yedi çocuk ve bir yetişkin erkek.
sanılmasın ki profesyonel oyuncu marc dutroux'yu "oynuyor". hayır. ama en az onu oynasaydı yaratacağı tedirginliği yaratıyor, en azından bende yarattı. çünkü önce çocukların kendilerini tanıdığımız ilk kısımda ve sonra beş ayrı oyunculuk alıştırmasını yaptıkları esas kısımda; onlara soru soran, direktif veren, onları sahnede yönlendiren, canlı çekimlerde "kameranın arkasında olan", çocukların yaptıklarını tam doğru bulmadığında (ya da beğenmediğinde mi demeli) tekrar yaptıran o! tam da, marc dutroux ile o kız çocukları arasındaki ilişkinin bir versiyonu. işte rau'nun ustalığı!
fotoğraflar: phile deprez
rau'yla amsterdam'daki sohbet akşamında hollandalı seyirci için ettiği "belçikalılardan daha neşeli ve hoşgörülüler" yorumu, oyunu seyrettiğim akşamki seyirci tarafından boşa çıkarılmadı; salon oyun boyunca gülmekten kırıldı. bir kaç yerde ben de gülümsedim, ama seyircinin her kahkahasında irkilmekten de kendimi alamadım; ya da şöyle diyebilirim, konunun had safhada can acıtıcılığından dolayı olsa gerek, kendimi bir türlü "çocukların oyunu"na kaptıramadım. bir yandan da, bütün o sahneler gerçekten o kadar komik olsun diye mi yapılmıştı, yoksa o akşamki amsterdam seyircisi mi çok çakırkeyifti diye sordum kendime.
istanbul'a dönünce rau ile iki yıl önce guardian gazetesinde bu oyun vesilesiyle yapılmış söyleşide "komik olması gerekiyordu. üzücü şeyler hakkında konuşmanın yollarından biri de komik" dediğini okudum. evet, tabii ki çocuklar ile çalışıyor olmak, onların getirdiği doğal naiflik ve samimiyet anlatılan hikayeye baştan bir yumuşaklık sağlıyor. hele de zaman zaman üzerlerine biraz büyük gelen, iğreti kalan kostümler giyiyor, yetişkin insanları hatta bir alıştırmada amatör makyajla yaşlı bir insanı oynamaya çalışıyorlarsa. ve eminim ki, çocuklar oyuna psikolojik olarak korunaklı bir ortamda hazırlanmış, rau ve oyun ekibi onlarla çok iyi ilişki kurmuşlardır; çocukların oynadığı tiyatro yapımları konusunda neredeyse uzmanlaşan, daha önce tim etchells, gob squad gibi önemli isimlerle çalışmış olan campo'nun bir yapımında böyle olmadığını düşünmek imkansız zaten.
rau bir pedofil katilin hikayesini, katilin doğduğu belçika kolonisi kongo ile yaşadığı belçika arasındaki ilişkiler bağlamında geniş bir perspektiften ele alıyor; böylece bireysel ve tekil zannedilebilecek bir olayın toplumsal yönlerini ortaya çıkararak iktidar kavramını sorguluyor.
rau "her zaman bireylerin ve bir ülkenin trajik, travmatik anlarını ararım" diyor. "five easy pieces"den çıktıktan sonra aklımdan şunu geçirmeden edemedim: rau keşke bir işinde bizim palu'ların hikayesini ele alsa, biz de onun kuyumcu titizliğiyle toplumun derinlerine yapacağı kazıyla ortaya sereceği ülkemizin hikayesini seyretsek hep birlikte :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder