10 opera, 79 konser ve 5 tiyatro oyunundan oluşan bu yılın programı için hinterhaeuser'in belirlediği temayı bir önceki yazımda belirtmiştim: gücün stratejileri hakkında düşünmek. tema özellikle ilk defa festivalde sahnelenecek yapımları kapsıyor.
festival bu yıl iki görsel sanatçı ile çalıştı. güney afrikalı william kentridge alban berg'in "wozzeck"ini, iranlı şirin neşat verdi'nin "aida"sını sahneye taşıdılar. kentridge opera sahneleme konusunda deneyimli ancak neşat için bu ilkti.
iki sanatçının işlerini/dünyalarını bilenler için bu projeler oldukça heyecan vericiydi. belli ki hinterhaeuser nokta atışlar yapmıştı.
doğu kültüründeki kadının yerini müthiş bir estetikle sorgulayan neşat'tan daha biçilmiş kaftan olur muydu, aşkıyla birlikte ölüme giden doğulu prenses aida'nın hikayesini sahneye koymak için. (şirin neşat'ı daha yakından tanımak isterseniz eski tarihli bir yazımı tavsiye ederim: tıklayın)
apartheid rejimini sivridilli ancak aynı zamanda eğlenceli işleriyle eleştiren kentridge de küçük insanın çevresi tarafından nasıl ezildiğini anlatan "wozzeck"in hakkını en iyi verecek görsel sanatçılardan biri. "wozzeck"in başrolünde ise bir başka muhteşem operacı var: geçtiğimiz sezon iki kere istanbul'da konser vermiş ve şehrimizin klasikmüzikseverlerini mest etmiş olan, bariton matthias goerne. ("wozzeck" de arte'den naklen yayınlanacak; bilgi için takipte kalın!)
şirin neşat'ın "aida"sının başrolünde ise, bu rolü ilk defa seslendirecek, şu anda dünyanın en ünlü sopranosu anna netrebko var.
söylendiğine göre 30 ile 450 avro arasında değişen bilet fiyatları prömiyer akşamında karaborsada 3000 avrodan alıcı bulmuş; eh, netrebko'yu bir rolü ilk defa icra ederken izlemek tarihin yazılışına tanıklık etmek gibi. seçim kampanyası içinde olan angela merkel bile iki günlüğüne salzburg festivali'ne uğradığında izlediği iki işten biri "aida"ymış.
riccardo muti'nin şefliğindeki wiener philharmoniker ve netrebko olmak üzere bütün solistler eleştirmenlerden tam not aldılar ancak şirin neşat'ın sahne yönetmenliği yerden yere vuruldu. yapımı kayıttan izledim; bence hiç de öyle değil.
şirin neşat toplumsal-sosyal-siyasal olaylardan beslenen ama bunları müthiş bir estet titizliğiyle kendi sanatına dönüştüren bir sanatçı; "aida"da da tam bunu yapmış. ikilikler üzerinden gitmiş. aida ile amneris'in aşkları arasında kalan radames; aşkı ile vatan sevgisi arasında kalan radames; yine aşkı ile vatan sevgisi arasında kalan aida; bir aşkın iki yarısı olarak aida ile radames; ve tabii en temelde toplumsal anlamda güç'ün iki ayağı olarak iktidar sahipleri ve din kurumu. sahne, kostüm ve ışık tasarımlarının hepsi bu ikilikleri vurgulamak üzerine kurulu.
neşat en çok şancıların mizansenindeki statik seçiminden dolayı eleştiriliyor; ancak ben neşat'ın yorumunu statikten ziyade sakin ve yalın buldum. yapımın her bir sahnesinin frontal olarak fotoğrafını çekip duvarınıza asabilirsiniz; o kadar etkileyici.
neşat ne yapmış diye merak ediyorsanız, arte concert'ten izlemek hala mümkün. tıklamanız yeterli.
festivalin açılış prodüksiyonu mozart'ın "la clemenzo di tito"su idi; sahne yönetmeliği koltuğunda peter sellars, orkestrada ise teodor curretzis oturuyorlardı.
yunan currentzis son yılların hakkında en çok konuşulan, çok özel bir müzik insanı. yıllardır avrupa'nın en doğu köşesinde, ural dağlarının eteğindeki perm'de, kendi kurduğu musicaeterna topluluğu ile harikalar yaratıyor. geçen sezon robert wilson perm'de, currentzis'in müzikal direktörlüğünü yaptığı "la traviata"yı yönetti mesela. yani artık sadece currentzis avrupa'ya gelmiyor, dünya da onun ayağına gitmeye başladı.
"la clemenzo di tito" çok iyi eleştiriler aldı, çok beğenildi. peter sellars zaten oldum olası her işiyle tartışmalar yaratan, klasik metinleri çağdaş ve kışkırtıcı şekilde yorumlayan sahne yönetmenlerinden biri. curretzis gibi müziği sıradışı yorumlayan bir şefle güçlerini birleştirince ortaya nefes kesici bir iş çıkmış. sellars klasik bir operayı zorlamaya düşmeden "şimdi"ye taşırken şu can alıcı sorunun peşinden gitmiş: roma imparatorluğuna barışı getirmek isteyen ve hatta kendisine suikast düzenleyeni affedecek kadar yüce hükümdar titus'un yaklaşımı, günümüzde bir yandan mültecilerin akın ettiği diğer yandan canlı bombaların patladığı avrupa'nın islam'la hesaplaşmasına yol gösterebilir mi?
yapımın bütünüyle başarı kazanmasının ardındaki en önemli etken ise; currentzis'in mozart'ın müziğini yorumlayışındaki ritmik, vurgulu ve duygulu/heyecanlı tutum ile sellars'ın dinamik -ve hatta "hiperaktif"- mizanseninin müthiş örtüşmüş olmaları.
bu yapım mayıs 2018'de amsterdam'da hollanda operası'nda tekrar sahne alacak; bilgi için tıklayın. imkanı olanlara amsterdam yolu gözüktü; olmayanlar ise 3sat mediathek'ten veya medici tv'den izleyebilirler.
bu yılki son iki yeni opera yapımları şostakoviç'in "mzensk'li leydi makbet" ve 1970'lerden çağdaş bir opera, aribert reimann'ın "lear"i idi.
"mzensk'li leydi makbet"i, 2010 istanbul tiyatro festival'inde münchner kammerspiele yapımı "der prozess"le bizleri kendisine hayran bırakmış olan andreas kriegenburg sahneye koymuş. ("der prozess" hakkındaki yazımı okumak isteyenler tıklayabilirler)
çok beğenilen ve çok iyi eleştiriler alan "lear"i sahneye koyan ise, son yılların yükselen sahne yönetmenlerinden avustralyalı simon stone idi.
.
not: yazıda kullandığım grafikler ünlü görsel sanatçı louise bourgeois'e ait ve festivalin kitapçığını süslüyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder