23 Mayıs 2013 Perşembe

sınırları sorgulamak




galata perform yıllardır tiyatroya yeni metinlerin kazandırılması için etkinlikler düzenliyor; çağdaş yabancı yazarları istanbul’a çağırıyor, oyun okumaları, oyun yazarlığı atölyeleri düzenliyor; iki yıldır da o yılın hasadını bir festival çerçevesinde meraklılarıyla buluşturuyor, tartışma ortamı yaratıyor.
şimdiye dek, bir türlü fırsatım olmamıştı, bu etkinliklerden birine katılmaya. en çok rodrigo garcia’da aklım kalmıştı; o tarihlerde istanbul dışındaydım.

yeni metin yeni tiyatro festivali’nin ikincisi bu hafta galata’daki çeşitli mekanlarda gerçekleşiyor. bu seneki tema: sınırlar.
dün akşam iksv’nin salon’unda bu yılın atölyesinden çıkan oyunlardan ikisinin sahnelenmiş oyun okuması vardı.

ilki şenay tanrıvermiş’in “dil” adlı metniydi;, yeşim özsoy gülan yönetti. ikincisi öznur şahin’in “when in rome”uydu, mesut arslan yönetti. sahnelemelerin ikisi de özenli ve nüanslıydı; biraz daha üzerlerinde çalışılsa bu halleriyle alçakgönüllü prodüksiyonlar olarak görülmeleri çok mümkün.

şenay tanrıvermiş’in metni sivri dilli tüketim toplumu eleştirisi ile; dil, ırk ve toplumsal tabaka üzerinden kayıpları ele alan politik bir içeriği parallel götürüyordu. bu iki temanın neden örtüştürüldüğünün anlamını pek çıkaramadım. 
yaklaşık 60 dakika süren metin arasıra tekrarlara girdi, tansiyon düştü, bağlantılar zayıfladı; 10-15 dakika kadar kısaltılırsa daha derli toplu ve yoğun bir metine ulaşılabilir.
yeşim özsoy gülan oyuncu yönetiminde abartı öne çıkarmıştı. bu da oyunun mizahi, absürd yanını (dolayısıyla tüketim kültürü eleştirisine dair içeriği) kuvvetlendiriyordu. sahnenin arka kısımında yere atılmış kıyafetlerin bulunması da yine, oyunun politik damarından çok, tüketim eleştirisi damarının daha öne çıkmasına neden oldu. aslında bu kıyafetlerin kayıp insanları temsil ettiği de düşünebilir; bu bağlamda, devlet görevlisinin gizli gizli kıyafetleri çantasına atıp, ortadan kaldırması da yeni okumalara kapı açıyor.
yeşim özsoy gülan “dil”de olduğu gibi son rejisi “iz”de de canlı video görüntüleri kullanmıştı. sahneye tek bir açıdan bakan izleyiciye farklı açılar kazandırmaya yarayan bu teknik, “dil”de tüketim kültürü toplumunun kamera ile olan fetiş ilişkisi düşünüldüğünde daha da anlam kazandı.

öznur şahin’in dengeli  ve derli toplu “when in rome”unun mesut arslan yorumu stilize idi. sahnelemeden bağımsız olarak oyun metnini bilmediğim halde, seyrederken arslan’ın rejisinin metnin ruhuna çok uygun olduğunu düşündüm: toplumdaki muhafazarlık üzerinden sınır kavramını sorgulayan oyunda seyirci-sahne ayrımının kaldırılması, sandalyelerin farklı açılarda konumlanması ve hareket etmesi (karakterler arasındaki ilişkilerin her seferinde yeniden tanımlanması), oyuncuların jestleri (karakterlerin vazgeçilmezlerine dönüşen gestuslar) ve içiçe geçen diyaloglar..
mesut arslan’ın üç gün önce istanbul’a gelip oyunu çalışmaya başlamış olması ve oyuncuların iki günde oyuna hazırlanmaları, hatta ikisinin metni okumadan oynamaları takdire şayandı.

ayrıca belirtmek isterim ki, iki oyunun da bütün oyuncuları çok çok iyiydiler; metinleri ve sahnelemeleri izlenilir kılan en önemli öğelerden biriydiler.

kaçırmak istemeyenler bu iki eğlenceli ve kaliteli yapımı 24 mayıs cuma akşamı da izleyebilirler; bu sefer galata perform'da.

...

gösteriler ardından yapılan soru-cevap seanslarını her zaman önemsemişimdir. seyredilen filme, dans veya tiyatro gösterisine daha fazla yakınlaşmaya imkan verir. 
yeni metin yeni tiyatro festivali’nde her etkinlik ardından soru-cevap seansları gerçekleşiyor. dün akşam salon’dakinde maalesef organizatörler dışında konuşan (soru soran) tek bir seyirci vardı.

galata perform’un oyun yazarlığı atölyesini yönetenlerden ceren ercan türkiye’de genellikle oyun yazarlarının metinlerini başkalarına emanet etmeye korktuklarını, metinlerinin mesajının onların amaçladıkları şekilde seyirciye geçirilmeyeceğinden endişe ettiklerini söyledi, ve bu iki oyunun yazarlarına metinlerinin geçirdikleri dönüşüm konusunda ne düşündüklerini sordu. öznur şahin belli ki iki gündür metni için oldukça kavga vermişti, yeşim özsoy gülan öznur şahin’e “en kötü yazar yaşayan yazardır” sözünü doğruladığı esprisini yaptı.
nacizane bir seyirci olarak kanım, yazarların oyunlarını yazdıktan sonra onları özgür bırakıp, flört etsinler diye yönetmenlere emanet etmektir. yoksa o metin hiç bir zaman kendi kanatlarıyla var olamaz, hep yazarın güdümü altında kalır. yazar metnini özgür bırakırsa, o metin zaman içinde farklı yönetmenlerle flört ederek çoğalacak, farklı anlamlar ve katmanlar kazanacaktır.

peki, ceren ercan haklı mıydı; evet, istanbul’da özellikle alternatif tiyatrolarda genel olarak yazarlar aynı zamanda metinlerinin yönetmenleri de. ama bu ercan’ın belirttiği korku veya endişeden mi kaynaklanıyor? sanmıyorum.
hiç gus van sant’ın bir coen kardeşler senaryosunu, veya ken loach’un mike leigh senaryosunu filme çektiğine rastladık mı? ya da; bob dylan bir leonard cohen şarkısı yorumlamış mıdır, özel projeler dışında bülent ortaçgil başkalarının şarkılarını söylüyor mu? alternatif tiyatrolarımızdaki yazar-yönetmenler bence auteur film yönetmenleri veya ozan şarkıcı-besteciler gibiler. yoksa, çok hoş olurdu bir yiğit sertdemir metnini berkun oya sahnelese, ya da sami berat marçalı oyununu cem uslu rejisiyle izlesek, ufuk tan altunkaya'nın yazdığı bir oyunu tiyatro boğaziçi sahnelese. 

biraz da organizasyon sorunu sanırım böyle flörtlerin yapılamıyor olması. aslında altıdan sonra tiyatro böyle bir fırsatı kaçırdı diye de düşünmeden edemiyorum. 15. yıllarının arifesinde hazır bütün eski oyunlarını tekrar sahnelemeye karar vermişken keşke hepsini tekrar yiğit sertdemir değil de, başka yönetmenlere emanet etselermiş; mesela, “fail-i müşterek”i berfin zenderlioğlu rejisinden izleyebilseydik keşke.
hoş, sertdemir’in bizzat tek kişi olarak oynadığı ve yönettiği oyunun altı erkek oyuncuya çoğaltılmış “müşterek fail-i müşterek” halini bu akşam izledim ve çok çok beğendim. ancak yine de; yeteneğini, çalışkanlığını ve üretkenliğini sonuna kadar takdir etsem de, yazar ve yönetmenliğine hayran olsam da yiğit sertdemir’in bir ay içinde dört oyunun “yeniden” rejisini yapması onun içinde çok yorucu, hatta tüketici bir süreç değil mi!

alternatif tiyatrolar ekim başında sadece yerli oyunlardan oluşan bir festival hazırlığındalar. afişi de pek güzel olmuş. umarım bu birlikte oyun oynama hali, aralarında metin değiştokuşuyla da pekiştirilir. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder