etkinlikten bir gün önce duyurulmuş
olmasına rağmen salonda azımsanmayacak bir kalabalık vardı. hatta ilerleyen
dakikalarda salon neredeyse tamamıyla doldu. meraklısı kokuyu almış,
fındıklı’nın yolunu tutmuştu; o kadar ki, iranlı bir turist karı-koca bir gün
önce istanbul sokaklarında sergi ilanını görmüş, akşam internetten araştırınca
bu “sanatçı konuşması”ndan haberdar olmuş ve gelmişlerdi. sanatçının, hiç bir
işinin kendi ülkesinde sergilenmemiş/gösterilmemiş/yasaklı olduğu
düşünüldüğünde o geçkin iranlı çiftin yüzündeki mutluluk ifadesi daha bir
anlamlıydı. evet; perşembe günü öğleden sonra şirin neşat (shirin neshat) mimar
sinan üniversitesi sedad hakkı eldem oditoryumu’ndaydı.
neşat önce, müziğini philip glass’ın
bestelediği (istanbul’da ilk defa if’in ilk senesinde gösterilmiş olan)
“passage” adlı video çalışmasını izletti, ardından 1997’den günümüze yaptığı
işleri nefes nefese kalarak hızlıca anlattı. ve son olarak yaklaşık bir saatlik
soru-cevap kısmı gerçekleşti.
fotoğraflarından, video işlerinden ama
en çok iki yıl önce festivalde izlediğim "erkeksiz kadınlar" (women without men) adlı filminden
etkilendiğim şirin neşat’ı, belli ki işlerine de yansıyan zerafetiyle,
inceliğiyle kanlı canlı olarak karşımda görmek doğrusu beni çok
heyecanlandırdı.
çoğu büyük sanatçıda gözlemlediğim
alçakgönüllük ve sadelik şirin neşat’ta da eksik değildi; ilk defa, çoğunluğu
müslüman bir ülkede sergi açıyor olmaktan dolayı heyecanlıydı; bu ülkenin
türkiye olması belli ki onu daha da heyecanlandırıyordu; türkiye ile iran
halklarının sadece coğrafi değil, politik, kültürel, tarihsel ve mistik
ortaklıklarının olduğunu ve işlerinin en çok bu topraklarda anlaşılabileceğini
belirterek başladı konuşmasına.
hikayesini anlatırken; okuldan ve
eğitimden keyif almadığını, okulda çok kötü bir öğrenci olduğunu ve
mezuniyetinden sonra on sene hiç bir şey yapmamayı seçtiğini söyledi.
daha sonra soru-cevaplarda gelen “soyut
resimler yapmış olduğunuz doğru mu?” sorusu üzerine -ki istanbul sergisini açan
dirimart’tanki görevli bile neşat’ın soyut resimleri olduğunu o an ilk defa
duyuyordu-, neşat saklamayı tercih ettiği gerçeği/geçmişini açıkladı. okuldan
mezun olduktan, yetenekli olduğunu düşünüyormuş ve “romantik bir yaklaşımla”
batı resim sanatı ile doğu kaligrafisini harmanlayan soyut resimler yapmış ama
bunlar bir felaketmiş. zaten o dönemde new york’ta resimlerini götürdüğü bütün
galeri sahipleri ona gülmüşler. bunun üzerine, “akıllıca” olarak tanımladığı
bir hareketle, bütün resimlerini imha etmiş ve 10 yıllık bir sessizlik
(biriktirme, kendini besleme, yetiştirme) dönemine girmiş.
bu açıklamalardan sonra bir de komik
bir hikaye anlattı: on yıllık sessizlik ardından ortaya çıkarttığı ilk işi
allah’ın kadınları için new york’un ünlü barbara gladstone galerisi ile anlaşıp
whitney bienali’ndeki sergi açılışında bayan gladstone onu yıllar önce ona
gülmüş olan bir galericiyle tanıştırmış, galerici ben bu hanımı tanıyorum
demiş, neşat ise ben size tanımıyorum diyerek sıvışmaya çalışmışmış.
ilk işi, 1997’deki “allah’ın kadınları”
galeriler tarafından beğenilince ve fotoğrafları ticarileşince, aracını
değiştirmeye karar vermiş ve video işlerine başlamış. video işlerinin de
zamanla galeri ve müzelerin elitist sistemine ve eğitimli, donanımlı belli bir
kesime hitap ettiğini düşünerek, video çalışmalarını bırakıp sinema filmi
yapmaya ve genel izleyici kitlesine ulaşmaya karar vermiş. genel izleyiciye
ulaşma anlamında sinemanın, güncel sanat dünyasında olmayan bir demokrasiye
sahip olduğuna inandığını da söyledi neşat. ayrıca; çektiği film sayesinde,
korsan olarak da olsa kendi ülkesi iran’da da tanınır olmaya başladığına
sevindiğini ekledi.
video işleri sayesinde stüdyodan
çıktığını; peyzaj, koreografi, müzik gibi başka öğelerin sanatına dahil
olduğunu, bunun ona yeni imkanlar açtığını söyledi. bu işlerinde aslında her
bir çerçevenin bir fotoğraf olduğunu ancak bir hikaye de anlatmak imkanına
sahip olduğunu belirterek bu sayede bir “hikaye anlatıcısı”na dönüştüğünü
söyledi. aslında neşat’ın fotoğrafları da hikayeler içeriyor, dolayısıyla bu
anlamda fotoğraf ile video-film arasındaki farkı kendisine sormak lazımdı; o
sırada aklıma gelmedi.
neşat batı’daki sanat piyasayasına,
sanat okullarına ciddi eleştiriler getirdi. batıdaki sanatın para tarafından
yönetildiğini, galeri ve müzelerin elitist bir bakışa sahip olduklarını,
batıdaki sanat okullarında öğrencilere galerilere asılabilecek, birörnek işler
üretmenin öğretildiğini; koleksiyonerlere ve müzelere karşı olmadığını ama
özellikle onların beğenisine uygun işler üretme gibi bir yaklaşımının da olmadığını
söyledi.
batı’nın, batılı olmayan bir sanatçıyı
keşfettiğinde onu net bir şekilde tanımlayıp, bir kategoriye koyduktan sonra
bir kenara attığını; kendisini ise kolay bir şekilde tanımlayamadıklarını
belirtti.
bir soru üzerine; sanatçı olmanın
yetenek işi olmadığını, bununla doğulmadığını; gerçek sanatçının sanatını
etrafından ve dünyadan çıkarması gerektiğini, dünyaya açılıp, denemeler yapması
gerektiğini; sanatçının sadece yerel izleyiciye değil evrensel boyuta ulaşan
bir boyuta sahip olması gerektiğini belirtti.
belli bir medyaya uzun süre bağlı
kalmadığı için kendini geleneksel bir sanatçı olarak görmediğini; her zaman
radikal olmaya ve risk almaya inandığını vurguladı.
işleri arasındaki uzun sürelere dikkat
çeken bir soruya ise; sanatı ciddiye aldığını, bir işle çok uzun süre
uğraştığını (örneğin “women without men” filmi bütünüyle altı yılını almış) ve
işlerini dünyayla paylaşmak için acele etmediğini; sanat yapıtının ortaya
çıkmadan önce nefes alabilmesi gerektiğini belirtti.
herhangi bir gündeminin veya
ideolojisinin olmadığını; bir iletişimci, bir hikaye anlatıcısı olduğunu; göçebe
bir sanatçı olduğunu, bu anlamda bütünüyle saf, otantik işler yapmadığını
söyledi.
sanatın onun için kişisel bir saplantı
olduğunu belirten şirin neşat sanatı, hayattaki bütün bayağılıklara rağmen
insan ruhunun hayatta kalmasını sağlayan, iletişimi sağlayan bir araç olarak
tanımladı.
istanbul’daki şirin neşat sergilerinden
son fotoğraf işlerini kapsayanı nişantaşı dirimart’ta 15 temmuz’a, video işlerinin
gösterildiği ise santralistanbul’da 15 haziran’a açık kalacak. daha sergileri
gezme imkanım olmadı ama çok heyecanlıyım; hele de 1.5 saatlik bu keyifli
sohbetten sonra..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder