17 Mayıs 2013 Cuma

şirin neşat istanbul'da!

 


etkinlikten bir gün önce duyurulmuş olmasına rağmen salonda azımsanmayacak bir kalabalık vardı. hatta ilerleyen dakikalarda salon neredeyse tamamıyla doldu. meraklısı kokuyu almış, fındıklı’nın yolunu tutmuştu; o kadar ki, iranlı bir turist karı-koca bir gün önce istanbul sokaklarında sergi ilanını görmüş, akşam internetten araştırınca bu “sanatçı konuşması”ndan haberdar olmuş ve gelmişlerdi. sanatçının, hiç bir işinin kendi ülkesinde sergilenmemiş/gösterilmemiş/yasaklı olduğu düşünüldüğünde o geçkin iranlı çiftin yüzündeki mutluluk ifadesi daha bir anlamlıydı. evet; perşembe günü öğleden sonra şirin neşat (shirin neshat) mimar sinan üniversitesi sedad hakkı eldem oditoryumu’ndaydı.

neşat önce, müziğini philip glass’ın bestelediği (istanbul’da ilk defa if’in ilk senesinde gösterilmiş olan) “passage” adlı video çalışmasını izletti, ardından 1997’den günümüze yaptığı işleri nefes nefese kalarak hızlıca anlattı. ve son olarak yaklaşık bir saatlik soru-cevap kısmı gerçekleşti.

fotoğraflarından, video işlerinden ama en çok iki yıl önce festivalde izlediğim "erkeksiz kadınlar" (women without men) adlı filminden etkilendiğim şirin neşat’ı, belli ki işlerine de yansıyan zerafetiyle, inceliğiyle kanlı canlı olarak karşımda görmek doğrusu beni çok heyecanlandırdı.
çoğu büyük sanatçıda gözlemlediğim alçakgönüllük ve sadelik şirin neşat’ta da eksik değildi; ilk defa, çoğunluğu müslüman bir ülkede sergi açıyor olmaktan dolayı heyecanlıydı; bu ülkenin türkiye olması belli ki onu daha da heyecanlandırıyordu; türkiye ile iran halklarının sadece coğrafi değil, politik, kültürel, tarihsel ve mistik ortaklıklarının olduğunu ve işlerinin en çok bu topraklarda anlaşılabileceğini belirterek başladı konuşmasına.


hikayesini anlatırken; okuldan ve eğitimden keyif almadığını, okulda çok kötü bir öğrenci olduğunu ve mezuniyetinden sonra on sene hiç bir şey yapmamayı seçtiğini söyledi.
daha sonra soru-cevaplarda gelen “soyut resimler yapmış olduğunuz doğru mu?” sorusu üzerine -ki istanbul sergisini açan dirimart’tanki görevli bile neşat’ın soyut resimleri olduğunu o an ilk defa duyuyordu-, neşat saklamayı tercih ettiği gerçeği/geçmişini açıkladı. okuldan mezun olduktan, yetenekli olduğunu düşünüyormuş ve “romantik bir yaklaşımla” batı resim sanatı ile doğu kaligrafisini harmanlayan soyut resimler yapmış ama bunlar bir felaketmiş. zaten o dönemde new york’ta resimlerini götürdüğü bütün galeri sahipleri ona gülmüşler. bunun üzerine, “akıllıca” olarak tanımladığı bir hareketle, bütün resimlerini imha etmiş ve 10 yıllık bir sessizlik (biriktirme, kendini besleme, yetiştirme) dönemine girmiş.
bu açıklamalardan sonra bir de komik bir hikaye anlattı: on yıllık sessizlik ardından ortaya çıkarttığı ilk işi allah’ın kadınları için new york’un ünlü barbara gladstone galerisi ile anlaşıp whitney bienali’ndeki sergi açılışında bayan gladstone onu yıllar önce ona gülmüş olan bir galericiyle tanıştırmış, galerici ben bu hanımı tanıyorum demiş, neşat ise ben size tanımıyorum diyerek sıvışmaya çalışmışmış.

ilk işi, 1997’deki “allah’ın kadınları” galeriler tarafından beğenilince ve fotoğrafları ticarileşince, aracını değiştirmeye karar vermiş ve video işlerine başlamış. video işlerinin de zamanla galeri ve müzelerin elitist sistemine ve eğitimli, donanımlı belli bir kesime hitap ettiğini düşünerek, video çalışmalarını bırakıp sinema filmi yapmaya ve genel izleyici kitlesine ulaşmaya karar vermiş. genel izleyiciye ulaşma anlamında sinemanın, güncel sanat dünyasında olmayan bir demokrasiye sahip olduğuna inandığını da söyledi neşat. ayrıca; çektiği film sayesinde, korsan olarak da olsa kendi ülkesi iran’da da tanınır olmaya başladığına sevindiğini ekledi.

video işleri sayesinde stüdyodan çıktığını; peyzaj, koreografi, müzik gibi başka öğelerin sanatına dahil olduğunu, bunun ona yeni imkanlar açtığını söyledi. bu işlerinde aslında her bir çerçevenin bir fotoğraf olduğunu ancak bir hikaye de anlatmak imkanına sahip olduğunu belirterek bu sayede bir “hikaye anlatıcısı”na dönüştüğünü söyledi. aslında neşat’ın fotoğrafları da hikayeler içeriyor, dolayısıyla bu anlamda fotoğraf ile video-film arasındaki farkı kendisine sormak lazımdı; o sırada aklıma gelmedi.



neşat batı’daki sanat piyasayasına, sanat okullarına ciddi eleştiriler getirdi. batıdaki sanatın para tarafından yönetildiğini, galeri ve müzelerin elitist bir bakışa sahip olduklarını, batıdaki sanat okullarında öğrencilere galerilere asılabilecek, birörnek işler üretmenin öğretildiğini; koleksiyonerlere ve müzelere karşı olmadığını ama özellikle onların beğenisine uygun işler üretme gibi bir yaklaşımının da olmadığını söyledi.
batı’nın, batılı olmayan bir sanatçıyı keşfettiğinde onu net bir şekilde tanımlayıp, bir kategoriye koyduktan sonra bir kenara attığını; kendisini ise kolay bir şekilde tanımlayamadıklarını belirtti.

bir soru üzerine; sanatçı olmanın yetenek işi olmadığını, bununla doğulmadığını; gerçek sanatçının sanatını etrafından ve dünyadan çıkarması gerektiğini, dünyaya açılıp, denemeler yapması gerektiğini; sanatçının sadece yerel izleyiciye değil evrensel boyuta ulaşan bir boyuta sahip olması gerektiğini belirtti.

belli bir medyaya uzun süre bağlı kalmadığı için kendini geleneksel bir sanatçı olarak görmediğini; her zaman radikal olmaya ve risk almaya inandığını vurguladı.

işleri arasındaki uzun sürelere dikkat çeken bir soruya ise; sanatı ciddiye aldığını, bir işle çok uzun süre uğraştığını (örneğin “women without men” filmi bütünüyle altı yılını almış) ve işlerini dünyayla paylaşmak için acele etmediğini; sanat yapıtının ortaya çıkmadan önce nefes alabilmesi gerektiğini belirtti.



herhangi bir gündeminin veya ideolojisinin olmadığını; bir iletişimci, bir hikaye anlatıcısı olduğunu; göçebe bir sanatçı olduğunu, bu anlamda bütünüyle saf, otantik işler yapmadığını söyledi.
sanatın onun için kişisel bir saplantı olduğunu belirten şirin neşat sanatı, hayattaki bütün bayağılıklara rağmen insan ruhunun hayatta kalmasını sağlayan, iletişimi sağlayan bir araç olarak tanımladı.

istanbul’daki şirin neşat sergilerinden son fotoğraf işlerini kapsayanı nişantaşı dirimart’ta 15 temmuz’a, video işlerinin gösterildiği ise santralistanbul’da 15 haziran’a açık kalacak. daha sergileri gezme imkanım olmadı ama çok heyecanlıyım; hele de 1.5 saatlik bu keyifli sohbetten sonra..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder