1 Şubat 2011 Salı
varoşlardaki aziz: "biutiful"
ölülerin huzur içinde öbür dünyaya gitmelerine aracılık edecek kadar ulvi hizmetlerde de bulunuyor; kopya dvd, sahte çanta, insan kaçakçılığı gibi yasadışı faaliyetlerle de.
tek derdi ayakta durabilmek.
ağır psikolojik sorunları olan bir karısı, biri kız diğeri oğlan iki çocuğu var. bir dünya şehrinin arka mahallelerinden birinde, harap bir evde oturuyor.
iki aylık ömrü kaldığını öğreniyor.
o uxbal; "biutiful" filminin baş kahramanı.
uxbal babasını hiç görmemiş; babası o anne karnındayken ölmüş. yıllar sonra, mumyalanmış cesedinin yakılması dolayısıyla mezarından çıkarılan babasının yüzünü görmek istiyor. kızına, bana iyi bak, beni sakın unutma diye tembihliyor.
sonlara doğru bir sahnede altı bezli, çırılçıplak ve uzun saç sakalıyla tam isa'ya dönüşecekken, yönetmen o sahneyi fazla uzatmadan geçiyor; sanki başta bu göndermeyi yapmak istemiş, sonradan kurgu masasında vazgeçmiş, fazla vurgulamak istememiş gibi.
fragmanda gördüğüm bir sahne de filmde yok; adetim olduğu üzere son yazıların sonuna kadar seyrettim, bu sefer biraz da, acaba o sahne filmin en sonuna konmuş mudur diye bekleyerek; nafile. filme konmamış sahne: uxbal ile genç yaşta ölmüş babası karlı bir manzarada yüksek bir irtifada iki tarafı derin vadi olan, gittikçe daralan bir düzlükte (yaylada) ilerliyorlar.
dünyanın kenar mahallelerinin hikayelerini anlatan alejandro gonzález iñárritu, son filmi "biutiful"u babasına adamış.
...
iñárritu'nun filmlerindeki estetize edilmiş varoş görüntüleri hep rahatsız eder beni. iñárritu sinematografiyi dardenne kardeşler, ulrich seidl, bruno dumont veya son yılların yükselen sinemacıları romenler gibi kullansa acaba filmleri bu kadar etkileyici olur muydu diye düşünürüm. iñárritu'nun cilalanmış haraplığı gerçek olamayacak kadar "güzel" gözükür. "biutiful" da farklı değil.
filmden çok basit bir örnek: çinli ile uxbal arabada ilerlemektedirler, dışarda yağmur yağmaktadır, kadrajda arabanın içinden çekilmiş dikiz aynası ve arabanın ön camının görüntüsü vardır: dikiz aynasında çinlinin gözleri gözükmektedir, arkasındaki camda ise silecekler çalışır, sokağın rengarenk görüntüsü yağmurlu camda lunapark ışıkları etkisi yaratır. filmin gelişimini ele vermemek için ne konuştuklarını yazmıyım ama neşeli bir halde olmadıklarını tahmin etmek zor değil. o zaman ne gerek var bu kadar alacalıbulacalı bir görüntüye.
1967'de richard brooks'un çektiği truman capote uyarlaması "in cold blood" filmindeki gibi; hücresinde idamı bekleyen mahkumun yüzüne, dışarıda yağan yağmurun camda süzülen damlalarını ışık-gölge oyunuyla düşürerek; bir görüntü sanatı olan sinemada sadece görüntüler yoluyla duygu anlatma/aktarma konusunda çığır açmış örnekler varken, iñárritu'nun varoşların sefaletini sadece estetik amaçlarla sömürmesi bana pek samimi gelmiyor.
...
"biutiful"u sırtlayan javier bardem'e ve diğer oyuncu kadrosuna diyecek hiç bir söz yok; hepsi çok çok iyiler. filmi izlenilir ve inanılır kılan onlar!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder