8 Şubat 2011 Salı
kainatın en hızlı saati / philip ridley / eyüp emre uçaray
[dikkat dikkat! bu yazı oyunun konusuna dair hiçbir hayati gelişmeyi ele vermiyor; rahatlıkla okunabilir.]
couger glass: güzel. kusursuz bir güzellik; çırılçıplak, genç, taze, diri; “sunulan” bir güzellik; aynada kendini seyreden, kendini kendine hayran bırakan güzellik!
kaptan tock: çirkin. gömleği göğsünde ve kollarında son düğmesine kadar kapalı, "saklanan" bir çirkinlik; kırışıklıklarla dolu bir cilt, kirli tırnak içleri; hayattan aynayı çıkartacak derecede çirkinlik!
gençlik, saçlar; gür siyah saçlar! yaşlılık, kellik; kısa beyaz saçlar!
yıldızların kuş gözlerine, beyaz tüylerle kaplı mekanın cehennemvari bir tuzağa, hayallerin kabusa dönüştüğü; gençlik ile yaşlılığın, güzellik ile çirkinliğin, masumiyet ile kurnazlığın, sevgi ile nefretin, av ile avcının karşı karşıya geldiği; hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, görünüşün en yanıltıcı şey olduğu; ilişkinin sevgiden ziyade menfaat üzerine kurulduğu bir dünya.
doğumgünü pastasına dikilen mumlar gibi eriyen zamanı durdurmaya çalışmanın gerilimi, beyhudeliği; yenilginin kaçınılmazlığı.
sıfırnoktaiki’nin ikinci philip ridley sahnelemesi “kainatın en hızlı saati” iki haftadır afişte; pazartesi salıları ikinci katta.
dot’un “kürklü merkür”üyle tanıştığımız ridley’in ilk oyunu “korku tüneli”ni geçen sezondan beri sahneleyen topluluk, şimdi de yazarın ikinci oyunuyla sahnede.
ocak itibariyle programdan kaldırdıkları “korku tüneli”ni –istisnai olarak- 17 şubat’ta tek defalık sahneleyecekler; ben kaçırmıştım, bu sefer biletimi garantiledim.
ara dahil 100 dakika süren “kainatın en hızlı saati” tek mekanda geçiyor. bu, ikinci kat’ın oturma odası büyüklüğündeki mekanının kaptan ile couger’ın salonu olarak kullanılmasını beraberinde getirmiş; sanki couger’in doğumgünü partisine biz seyirciler de davetliyiz...
tiyatro mekanını sahne-seyirci kısmı olarak ikiye ayırmamanın ötesine geçen bu yaklaşım, sıfırnoktaiki’nin gösterimdeki diğer yapımlarından “17.31”de ve serbest bölge tiyatro topluluğu’nun “çatı” oyununda da kullanılıyor. sanki oyun kahramanlarının yaşadıkları mekanı “seyretmiyoruz”; onların ve yaşadıklarının parçası oluyoruz.
[bir parantez açıp; “çatı”nın kumbaracı50’deki mekan düzenlemesinin bu anlamda çok başarılı olduğunu söylemeliyim. “çatı” ikinci kat’ta da sahneleniyor.]
“kainatın en hızlı saati”nin dekorunu tasarlayan murat mahmutyazıcıoğlu, boyutları kısıtlı mekanı geniş göstermek, bölmemek için tavandan asılı şeffaf bölücüler kullanmış. ayrıca; duvarların ve zeminin şeffaf plastik örtülerler döşenmesi, kullanılan mobilyaların ve havada asılı kuşların beyazlığıyla birleşince; kaptan ile couger’ın başları sıkışınca sığındıkları hayal alemi/masalsı dünya ile zamana direnmeye çalıştıkları hayatlarının laboratuarvari atmosferini başarıyla yansıtıyor.
kendilerini saran bu mekan içinde oyuncular pürüzsüz performanslar çıkarıyorlar. özellikle kaptan’da güçlü yalçıner ve sherbet’de ıraz yöntem rollerinin avantajını da kullanarak bir adım öndeler; ne mutlu ki, rollerinin içerdiği -kolaylıkla abartılabilecek- potansiyeli dengeli, doğal oyunculuklarla sahneye taşıyorlar.
zamana takıntılı couger’da korhan soydan ve masum foxtrot darling’de barış gönenen de ölçülü ve başarılılar.
sıfırnoktaiki’nin bütün yapımlarının değişmeyen -ve umarım bundan sonra da kaybetmemeye gayret edecekleri- özelliği olan doğallık, çevirilerin “ingilizce kokmamasından” (özlem karadağ) ve reji yaklaşımından (proje ekibi: eyüp emre uçaray ve sami berat marçalı) kaynaklanıyor.
eyüp emre uçaray yönettiği “kainatın en hızlı saati”nin doruk noktalarından biri pasta mumlarının ışığında oynanan sahneydi. masanın ortasındaki mumların ışığına odaklanan mizansende mumların eriyişi; zamanın kontrol edilemezliğini ve couger’ın hazırladığı kapanın kontrolünü kaybetmesini görselleştiriyor olmasının yanı sıra; mum ışığının yarattığı ışık kalitesi ve gölgeler özellikle bu sahnenin -ama genel olarak ta oyunun- içerdiği komedi ile gerilim arasında salınan tonunu destekliyor.
“kainatın en hızlı saati” surata tokat gibi vuran, boğaza yumruk gibi oturan, doğallığıyla sarsan bir oyun. tavsiye ederim.
Etiketler:
eyüp emre uçaray,
özlem karadağ,
philip ridley,
sıfırnoktaiki,
tiyatro
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder