nihayet istanbul'da, şehir tiyatroları'nda her şeyiyle ve hakkıyla "işte tiyatro" dedirten ender bir oyunla karşılaştım.
[neredeyse gitmeyecektim; bir arkadaş "sen berliner ensemble'da robert wilson'dan seyretmedin mi leonce ile lena'yı, ne yapacaksın yerlisini" diyerek vazgeçirmeye çalışmıştı bir akşam önce. iyi ki kanmamışım!]
istanbul'da her an karşımıza çıkmıyor bu kadar "gesamtkunstwerk" bir oyun!
bu oyun için özel olarak tasarlanmış enfes objeleriyle, maskeleriyle, dekoruyla (gamze kuş), makyajlarıyla, kostümleriyle ["kırmızı pazartesi"yi affettim nihal kaplangı, bu oyunda müthiş yaratıcısın!], yine bu oyun için özel olarak bestelenmiş anonslarıyla, müziğiyle (selim can yalçın), ışığıyla [istanbul'da sadece kemal yiğitcan'ın veya cem yılmazer'in olmadığını ispatlayan mahmut özdemir, çok çok iyi] ve oyuncularıyla tek defalık bir bütün "leonce ile lena".
zaten rejisörü yiğit sertdemir de program broşüründeki kısa yazısının başında demiyor mu ki: "ne reji ,ne oyunculuk, ne tasarımlar öne çıkmıştır. her şey dengeli ve aynı oranda var olmuştur sahnede. bize sorarsanız, olması gerektiği gibi.."
gerçekten de öyle: "olması gerektiği gibi!" bu topraklardaki çoğu tiyatroda pek rastlanmadığı gibi!
"leonce ile lena" çok keyifli, eğlenceli, enerjik, yaratıcı ve zeki buluşlarla çeşnilendirilmiş, her sahnesi düşünülmüş, tasarlanmış mükemmel bir grotesk tiyatro örneği.
derseniz ki büchner'i grotesk yorumlamanın neresi yeni/yenilikçi diye, haklısınız. robert wilson'un rejisi de groteskti, bir kaç yıl önce yine şehir tiyatrolarında robert ciulli rejisiyle sahnelenen "danton'un ölümü" de. [hoş, ciulli'nin hangi rejisi grotesk değil!] ya da; ayşenil şamlıoğlu'nun semaverkumpanya'da sahneye koyduğu serbest max frisch uyarlaması "süleyman ve öbürsüler" de müthiş bir grotesklik barındırıyordu. [laf arasında, muhteşemdi, hala unutabilmiş değilim!]
peki, tamam "leonce ile lena" yeni değil ama baş koyduğu tarza sonuna kadar sadık ve samimi! hem de herşeyiyle! oyuncusuyla, dekoruyla, müziğiyle... oyuncuların mime göz kırpan jestleri, mimikleriyle... hatta, oyun öncesi ve arasındaki "oyunun başlamasına..." anonslarıyla bile tarzına sonuna sadık!
"leonce ile lena" mucizesinde, daha kalabalıkmış hissi veren dokuz oyuncunun da etkisi büyük [robert wilson rejisinde 26 oyuncu ve 6 müzisyen görev alıyordu]: hepsi mükemmel, ancak valerio'da şeytan tüylü mert turak'a, lena'da özge özder'e ve ilerlemiş yaşına rağmen inanılmaz bir şekilde genç oynayan dadı tomris incer'e vurgu yapmazsam haksızlık etmiş olurum. erhan abir'i de hiç bu kadar çok sevmemiştim.
her ne kadar yiğit sertdemir "bu bir ekip oyunudur" dese de, bu ekibi biraraya getirip onlardan bu verimi alabilmesi nedeniyle "leonce ile lena"nın esas onun becerisinin ve yaratıcılığının ürünü olduğunu düşünüyorum.
yiğit sertdemir’i takibe aldım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder