29 Eylül 2020 Salı

on soruluk sohbetler 17: zeynep özden & ilkim üskent




Mevcut koşullardan ötürü fiziki mekânda ve gerçek zamanda bir araya gelmek halen çok mümkün olmasa da, Türkiye'de ilk kez 18-22 Eylül 2019 tarihleri arasında gerçekleşen İstanbul Fringe Festivali'nin ikinci edisyonu bu sene seyircisiyle, bazen canlı yayın aracılığıyla olmak üzere, dijital mecralarda buluştu. 21-27 Eylül 2020 tarihlerinde YouTube, Zoom, WhatsApp ve diğer sosyal medya mecralarından ücretsiz takip edilebilen festivalde dans, performans ve tiyatro gösterileri, atölye çalışmaları, sanatçı-izleyici buluşmaları, söyleşiler ve kapanış partisi yer alıyordu. Biz de bu fırsattan istifade sizler için programda yer alan yerli ve yabancı sanatçıları ve onların yapıtlarını yakından tanımak, içinden geçmekte olduğumuz koşullarla nasıl başa çıktıklarını anlamak istedik. Fringe dizimizin ikinci konuğu da festivalde İç Savaşlar adlı yapıtı ile yer alan Tiyatro Pera’dan Zeynep Özden ve İlkim Üskent. 

Tiyatronun özü sizce nedir? Çağdaş tiyatroyu/dansı günümüzde nasıl tanımlarsınız? 
Zeynep Özden: Oyun duygusu, hikâye anlatımı ve ortak bir nabız atışı, bir hissediştir bana göre. Bu ortaklık hem ensemble içinde hem de seyirciyle sahne arasında kurulan bağdır. Çocukken izleyip beni heyecandan yerime oturtmayan, hüzünlendiren, keyiflendiren, etkileyen, anlatılan hikâye yoluyla sahnenin büyülü dünyasında çıkılan ortak bir gezintidir diyebilirim. Çağdaş tiyatro post-bocalamalar içinde kimi zaman kaybolup kimi zaman hem haz verip aynı zamanda öncü, sarsıcı ve ayıltıcı olmayı başaran bir arayış olabilir. 

İlkim Üskent: Bence dramatik sanatların özü, dönüştürebilme yeteneğinde saklı. Bu soruyu cevaplarken tiyatro ve dans eksenli konuşmaktansa tamamını dramatik sanatlar tanımlaması altında toplamayı daha makul buluyorum. Söz gelimi bir dramatik yapıtta, öze dair, aradığım ilk nitelik sarsıcı bir etkiye sahip olması. İlk başta söylediğim dönüştürebilme yeteneğini bu sürecin bir öncülü olarak konumlandırabilirim. Sarsıcı etkisi olan bir dramatik yapıt, günün sonunda seyirci üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahip oluyor. Sokrates'in ''at sineği'' benzetmesindeki gibi bir fonksiyondan bahsediyorum aslında. Dramatik anlamda, ben bu rahatsızlık hissinin dönüştürücü bir etkisi olduğuna inanıyorum. 

"Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz bir sanatçı ya da size ilham verdiğini düşündüğünüz biri var mı? 
Zeynep Özden: Pera Güzel Sanatlar’dan sevgili hocam ve Tiyatro Pera’nın sanat yönetmeni Nesrin Kazankaya ile mesleğe başladığımdan beri birlikteyim. Eğitmenlik, oyunculuk, yönetmenlikte yolumu açan, aydınlatan ustamdır. Onun dışında dünyadaki “ustalar”ı da elimden geldiğince yerinde izleyerek ve kitaplar, videolar, görseller kanalıyla takip etmeye çalışıyorum. Çeşitli dönemlerimi daha fazla etkileyenler, hep hayranlık duyduklarım tabii ki olmuştur. 

İlkim Üskent: Bu tarz sorulara yanıt verirken çok zorlanıyorum ben. Şöyle hızlıca bir düşündüğümde aklıma gelen isimlerden biri Coen Kardeşler. Ben onların yeni bir filmi çıkaracağını öğrendiğim vakit heyecanlanıyorum açıkçası. Tekrar tekrar izleyip yepyeni ilhamlar aldığım bir ikili Coen Kardeşler. Çektikleri filmlerde hayatı ciddiye alma şekilleri açısından gözle görünür bir tutarsızlık var. Özellikle de bu tutarsızlıkla dalga geçiyorlar aslında. Ve anlatım biçimlerine de doğrudan yansıtıyorlar. Filmlerindeki bu dilden etkilendiğimi söyleyebilirim. 

Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi oluyor mu? 
Zeynep Özden: O anda Türkiye’de ve dünyada olanlar; içsel olarak uğraştığım konular; haksızlıklar, eşitsizlikler, denklemler… Metin bazlı bir tiyatro yaptığım için metnin kendisi ile kurduğum bağ. Çok canlı bir rüya alemim yok maalesef, ama çalışma sürecinde işlerin rüyama girdiği çok olmuştur tabii!   

İlkim Üskent: İlham aldığım şeyler hayatın bizzat içinde varlığını sürdüren şeyler oluyor. Bu anlamda doğrudan hayallerimden beslendiğimi söyleyemem aslında. Yeni bir senaryoya başlayacaksam ilk etapta temel çıkmazı kurguluyorum. Bu bazen gazetede okuduğum bir haber ya da duruma bağlı bir açmaz olabiliyor. Öte yandan kafamın içinde bazı anlar ya da görseller oluşuyor, o görsele ulaşabilmek için yollara bazı çatışmalar, tuzaklar ve karakterler oturtuyorum. Vay canına! Şu an tekrar fark ettim, galiba ben pek ilhamla çalışmıyorum. 

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl? 
Zeynep Özden: Evet kesinlikle inanıyorum. Hatta inanmasaydım bu işi yapmayabilirdim sanırım. Üzerinde çalıştığımız işler bizleri dönüştürüp, insanlar ve konular bazında bizi zenginleştirdiği gibi buluştuğu kişileri de bir biçimde etkilemeli, sonrasında akıllarında küçük de olsa bir yer tutmalı diye düşünüyorum. Beğenmeyip öfkelenmesi, karşı çıkması da buna dahil. En azından ideal olan bu bence.

İlkim Üskent: Ben bu fikre inananlardanım. Uzaktan bakıldığından belki fazla idealist bir yaklaşım gibi görülebilir. Fakat kendi işlerimizde konu edindiğimiz durumlar ve bu konuları ifade etme biçimimizdeki cüretkar seçimler izleme geleneğindeki kalıpları aşarak bu değişimin ilk adımlarını temsil edecek. Bu bağlamda ''serbest düşünme'' yetimizin üzerine daha fazla gitmeliyiz diye düşünüyorum. 

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın: unlimited

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder