"...
Odanın kapısı, içeri giren kişinin son derece önemsiz biri olduğunu belirtmek ister gibi yavaşça, gıcırdayarak açıldı ve Bay Golyadkin’e son derece benzeyen bir kişi kahramanımızın oturduğu masanın önünde sessizce, çekingen bir halde durdu. Kahramanımız kafasını kaldırımadı, hayır, bu kişiyi göz ucuyla, hafifçe süzdü ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar gördü, anladı. Utancından kıpkırmızı oldu ve kafasını, avcısından kurtulmak için kafasını sıcak kuma gömen devekuşu gibi, kağıtların arasına gömdü. Yeni gelen adam Andrey Filippoviç’e selam verdi ve sonra bütün amirlerin yeni gelen memurlara karşı kullandıkları resmi kibarlıkta bir ses duyuldu. “Şöyle oturun lütfen, -Andrey Filippoviç, yeni gelene Antom Antomoviç’in masasını işaret etmişti,- Bay Golyadkin’in karşısına geçin, size hemen bir iş vereceğiz.” Andrey Filippoviç, nazikçe ve yeni gelene ne yapacağını gösteren bir el hareketiyle konuşmasının bittiğini işaret etti ve vakit kaybetmeden önündeki kağıt yığınına daldı.
Bay Golyadkin nihayet kafasını kaldırdı; oracıkta bayılmamasının tek nedeni yabancının kim olduğunu hissedip olacakları önceden tahmin etmiş ve kendini buna hazırlamış olmasıydı. Bay Golyadkin’in ilk hareketi hızlıca çevresine bakmak oldu, fısıldaşan, bu konu hakkında şakalar yapan, ağzı hayretten bir karış açık kalan, korkudan masasının arkasına saklanan kimse olmuş muydu? Ama Bay Golyadkin’den başka şaşkınlığa düşen kimse yoktu. Arkadaşlarının ve meslektaşlarının tavrı Bay Golyadkin’i hayrete düşürmüştü. Sağduyuya sığmayan bir durumdu. Hatta bu garip sessizlik Bay Golyadkin’i korkutmuştu. Mesele meydandaydı; garip, çirkin, akıl almaz bir durumdu. İnsanı yerinden zıplatacak kadar garip. Bütün bunların Bay Golyadkin’in aklından hızla geçenler olduğunu söylemeye gerek yok. Kendi kendini yiyip bitiriyordu. Bunun için yeterli nedeni vardı doğrusu. Bay Golyadkin’in tam karşısında oturan kişi Bay Golyadkin’in korkusu, Bay Golyadkin’in utancı, Bay Golyadkin’in önceki geceki kâbusu, kısacası Bay Golyadkin’di; hem de ağzı açık, elindeki kalemiyle donakalmış bir halde masasında oturan Bay Golyadkin değildi; şefine yardım eden Bay Golyadkin değildi; silik davranmaktan ve kalabalığın arasında kaybolmaktan hoşlanan Bay Golyadkin değildi; tavırlarıyla açıkça “ben size ilişmiyorum, siz de bana ilişmeyin” ya da “ben kimseye bulaşmıyorum, kimse de bana bulaşmasın” diyen Bay Golyadkin değildi, hayır bu, bizim Bay Golyadkin’e tıpatıp benzemesine rağmen farklı, tamamen farklı, başka bir Bay Golyadkin’di; boyu bosu aynı, giyimi aynıydı, saçı bile aynı şekilde dökülmüştü, kısacası o kadar benziyordu ki yan yana otursalar hangisinin gerçek hangisinin sahte, hangisinin eski hangisinin yeni Bay Golyadkin olduğunu kimse ayırt edemezdi.
...”
-Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çeviri: Tansu Akgün
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder