“…
Tuğla taşımayı yalnızca vücudum kuvvetleniyor diye sevmezdim, İrtiş kıyısında çalışmaktan da çok hoşlanırdım. Tanrı’nın dünyasını, temiz, açık ufukları, hür, bakir stepleri ancak oradan görebildiğim için ikide bir bu kıyıdan söz ediyorum. Steplerin üzerimde pek garip bir etkisi vardı. Kale yalnızca kıyıda, ona sırt dönünce görülmezdi; diğer bütün çalışma yerlerimiz ya kalenin içinde ya da hemen yanı başındaydı. Daha ilk günlerimden beri bu kale ve özelikle içindeki bazı yapılara ifrit olmuştum. Hele mevki komutanımızın evi bana pek lanetli ve uğursuz bir yer olarak görünürdü. Her önünden geçişimde ona nefretle bakardım. Kıyıdaysa bunları unutabiliyordum. Bazen hapishanenin penceresinden bakarken uzaklara, ucu bucağı görünmeyen bu çölün enginliğine dalıverdiğim olurdu. Ötelerdeki her şey canıma yakın, değerliydi benim için… Göğün sonsuz maviliğindeki parlak ve sıcak güneş, Kırgız kıyısından gelen bir Kırgızın uzaklardan işitilen şarkısı… Uzun zaman baktıktan sonra yoksul, kararmış bir çadırı seçmeye başlarsın; çadırdan çıkan dumanı, iki koyunuyla uğraşan Kırgız kadını fark edersin. Hepsi fakir, yabanidirler, ama serbesttirler de. Mavi, saydam havada bir kuş beller, uzun zaman gözden kaçırmadan uçuşunu izlersin; işte suyun üstünden süzüldü ve işte göğün maviliğinde kayboldu, hah, işte yeniden güçlükle seçilen bir noktacık halinde beliriverdi… Baharın ilk günlerinde kıyıdaki kayalardan birinin yarığında keşfettiğim zavallı, cılız bir çiçekle bile hastalıklı bir bağ kurmuştum.
…”
-Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çeviri: Nihal Yalaza Taluy
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder