“…
Bu sırada Vladimir, içindeki acıyı hareket ve yorgunlukla boğmak için, korunun derinliklerine doğru ilerliyordu. Yola ize aldırış ettiği yoktu. İkide bir çarpan dallar elini yüzünü örseliyor, ayakları sık sık çamura batıyordu. O ise hiçbir şeyin ayrımında değildi. Sonunda dört bir yanı sık ağaçlarla çevrili bir düzlüğe ulaştı. Küçük bir derecik, sonbaharın yarı yarıya çıplaklaştırdığı ağaçların arasında sessizce kıvrıla kıvrıla akıp gidiyordu. Vladimir durdu, soğuk çimenlere oturdu, birbirinden karanlık düşünceler üşüştü aklına… Bütün şiddetiyle duyumsuyordu yalnızlığını. Geleceği korkunç bulutlarla kaplıydı. Troyekurov’la aralarındaki düşmanlığın onu yeni mutsuzluklara sürükleyeceğini kestiriyordu. Ufacık serveti de yabancı ellere geçerse tam bir yoksulluğa düşecekti. Orada uzun süre kımıldamadan oturarak birkaç solgun, buruşuk yaprağı sürükleyip götüren derenin sessizce akışını seyretti. Bu akışla hayat arasındaki değişmez, yalın benzerlik bütün canlılığıyla gözlerinin önünde belirdi. Sonunda havanın kararmaya başladığını görüp kalktı ve bir dönüş yolu aradı. Onu doğruca evinin kapısına götüren patikaya çıkıncaya kadar, yollarını bilmediği bu koruda daha uzun süre dolaştı durdu.
…”
-Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Yüzbaşının Kızı – Bütün Öyküler Bütün Romanlar –
Çeviri: Ataol Behramoğlu
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder