"...
'Bir gün Cruso'ya bu ada üzerinde herhangi bir yasa olup olmadığını, varsa bunların neler olduğunu sordum. Yoksa yüreğinin ona doğruluk yolunda yeterli bir rehber olduğuna inanarak yalnız kendi iç sesini mi dinlemekteydi?
"Yasalar ancak bir nedenle yapılır," diye anlattı bana: "İsteklerimiz aşırıya kaçtığında bizi dizginlemek için. İsteklerimiz aşırı olmadığı sürece bizim yasalara gereksinimimiz yoktur."
"Benim bu adadan kurtulma isteğim sanırım aşırı bir istek. Gece gündüz bu istekle yaşıyorum. Başka hiçbir şey düşünemiyorum."
"Senin isteklerin beni hiç ilgilendirmiyor. Dinlemek bile istemem," dedi Cruso. "Senin bu isteğinin ada ile bir ilgisi yok. Adaya ait bir sorun değil bu. Ada üzerinde ekmeğimizi kazanmamız için çalışmamız gerektiğinden başka yasa yok. Bu, uymamız gereken tek yasa, tek emir." Bu sözleriyle birlikte hızla uzaklaştı.
'Bu yanıt beni tatmin etmemişti. Eğer ben adada doyurulması gereken üçüncü kişiysem ve setlerdeki işlere emeğimle katkıda bulunmuyorsam, Cruso'yu, ellerimle ayaklarımı bağlayıp, beni kayalıklardan aşağı fırlatmaktan alıkoyan şey neydi? Cuma'yı bu kadar yıl efendisinin kafasını, o uyurken bir taşla ezip köleliğini sona erdirerek başıboş saltanatını ilan etmekten alıkoyan neydi? Peki Cruso her gece daha güvenli uyuyabilmek için, Cuma'yı bir direğe bağlayamaz mıydı? Ya da Brezilya'da merkeplere yaptıkları gibi onun gözlerini dağlayamaz mıydı? Bana bu adada ufak bi ölçekte her türlü kötülük ve despotluk yapılabilir gibi geliyordu. Olasılık dahilindeki her türlü kötülüğe karşın barış içinde yaşıyorsak, o zaman bu bizim bilmediğimiz bazı yasaların bizi etkilediğinin kanıtıydı. Ya da bu kadar zaman boyunca biz bizi harekete geçiren yüreklerimizin sesini dinliyorduk ve yüreklerimiz bize ihanet etmemişti.
..."
- J. M. Coetzee
Adam Yayınları
(çeviri: Nihal Geyran Koldaş)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder