geleneksel dokusuyla molyvos ve deniziyle eftalou'dan sonra adanın başkenti mtyilini öyle büyük bir etki bırakmadı bende; belki -bir ege adası ölçeğinde de olsa- büyük ve kalabalık yerleşimlerden pek haz etmediğimdendir.. sanırım benim için bir geç sonbahar zamanı daha davetkar olabilir bu şehir..
aslında hakkını yemek de istemem, sadece yarım gün geçirdik mytilini'de.
kentten ziyade bu yarım güne ve bütün lesbos seyahatine damgasını vuran bir tavernadan bahsetmek istiyorum. gerçi lesbos ile ilgili türkçe, ingilizce her türlü kaynakta bu lokantadan bahsediliyor, yani gidip de es geçmek mümkün değil. biz o kadar beğendik ki, hem öğle (öğledensonra) hem akşam (gece) yemeklerimizi burada yedik. bir kaç başka tavernanın adresini almış olmamıza rağmen; ve hatta, acıkmadığımız halde sırf bir kere daha o "anneannemin patates köftesi tadındaki" patates köftelerinden yiyebilmek için "ispanyol usulü akşam yemeği saati"nde, 22:00'de gittik ve tok midemize yeniden bayram ettirdik.
tavernanın adı: kαφενείον "o eρμής"- kafeneion "o ermis".
molyvos'dan mytilini'ye öğlen iki gibi vardık, otele yerleştik, o saatte (malum "siesta") terk edilmiş gibi ıssızlaşmış şehrin dar, kıvrımı sokaklarından ermou caddesine indik ve eski liman yönünde yürümeye başladık; hedefimiz bu aksın sonundaki "o ermis" idi. varmamız üç buçuğu buldu. bir masa dışında kimsecikler yoktu tavernada; açık mısınız diye sorduk, meğer o kapı ağzındaki tek masada oturanlar tavernanın sahiplerinden bir hanım ve iki arkadaşıymış; önlerinde küçük küçük mezeler ve uzo, keyifle demleniyorlardı.
hanım (sonradan adını öğrendik: ioanna) yanımıza geldi, siparişimizi aldı, bize tavsiyelerde bulundu; sanki evine misafir olmuşuz gibi sevecen ve ilgiyle davrandı bize.
neler yemedik ki! bir kere o muhteşem patates köftesi. herhalde en az bir 15 yıldır mahrumdum o taddan ve tam da anneanneminkinin kıvamında ve lezzetindeydi. bir tek şekli farklı; anneanneminkiler silindirik bomba şeklideydi (avucunda sıkarak şekil verirdi), bunlar küremsi.
başka neler yedik:
adada yediğimiz en lezzetli kabak çiçeği kızartması
yine adada yediğimiz en lezzetli peynir kızartması/saganaki (yunanistan'ın geleneksel beyaz "feta" peynirinden ziyade, mytilini şehrine özel, sarı, kaşarımsı peynir "ladotyri/kefalaki" ile yapılanının tadına doyum olmuyor)
(aslında bu "adada yediğimiz en lezzetli" açıklamasını her birinin önüne koymam lazım)
kabak köftesi (mücüveri andırıyor)
özel sirkeli sosta pişirilmiş ahtapot
taze kalamar tava
enfes cacık
değil adada, hayatımızda yemediğimiz kadar lezzetli (ve farklı) imam bayıldı
ve tabii ki bir yunan sofrasının vazgeçilmezi "greek" salata
içki olarak da tabii ki (uzo demeyeceğim) "retsina" şarabı.
ilk defa on sene önceki yunan adaları seyahatimde fark etmiştim reçine aromalı beyaz şarap "retsina"yı.
antik yunan ve roma dönemlerinde anforalar ve fıçılar hava almasın diye ağzı reçineyle kapatılmasıyla bu aroma şaraba geçermiş. günümüzde ise fermantasyon sırasında bir parça reçine ekleniyormuş.
şarap uzmanı değilim, ancak beyaz şaraplarda çoğu zaman itici bulduğum asitik tad "retsina"da yok; herhalde reçine aroması kadar, kullanılan üzüm çeşidinden kaynaklıyor bu durum.
bir de çok ilginç bir şekilde, bir yemekte bir litre retsina içseniz de bana mısın demiyor; alkol oranı %11-11.5 arasında değişiyor.
bu seyahat sırasında bir kaç retsina markasını deneme şansım oldu; favorim "malamatina".
bir de, önemli uyarı: retsina o kadar ucuz ki duty free shoplarda bulmak mümkün olmayabiliyor; yani garantiye almak için kentteyken bir markete uğrayıp bavulu doldurmak lazım..
bu kısa retsina parantezinden sonra "o ermis" tavernasındaki yemeğe devam.
yemeğimiz bitmiş, sohbet ediyorduk; bir yandan da ioanna ve iki arkadaşı arkamızdaki masada sardalya, közlenmiş biber, cacık, ahtapot bacakları gibi mezeleriyle ve uzoyla hem demleniyor hem de arada sırada bizim masaya laf atıyorlar, ioanna servis için geliyordu. hatta bu arada fotoğrafımızı çekip facebook sayfasına bile koymuşlar.
yine, internet sitelerinde lesbos'daki en rağbet gören tatlının yoğurt üzerine reçel olduğunu okumuştum, ama önceki iki günümüzde pek canımız çekmemişti.
başka lokantalarda da böyle midir bilemeyeceğim, ama buradaki inanılmazdı. hayatımızda böyle lezzetli bir yoğurt yememiştik.
diğer tatlı ise, bizim irmik lehvasının kuru üzümlüsü, ve tabii ki portakal suyuyla pişirilmişi; hafif ıslak, açık renkli, kavrulmamış..
bu mükellef şölenin üzerine "greek" kahvelerimizi de içtik. saat altıya geliyordu, ermou caddesi yavaş hareketlenmeye, dükkanlar teker teker kapılarını açmaya başlamıştı.
ioanna'ya "efharisto poli"ilerimizle ayrıldık lokantadan..
ermou caddesinde dolaştık; hemen caminin sırasındaki dükkanlardan birinde bir ana-oğulun seramikçi var; naif, küçük, enfes şeyler yapıyorlar; özellikle narlar çok güzel
yeni limana gittik, bir kafede oturup frappe içtik, büyük kilisenin etrafındaki çarşıyı gezdik, teker teker ladotyri peynirinden aldık, nasıl kızartılacağını öğrendik, ben retsinaları attım çantaya, bizimkiler eş dosta en eski ve en iyilerden biri olan ve lesbos dışında satılmayan aile işletmesi bir firmanın uzosundan aldık; bu zaman zarfında aramızdaki konuşmalar her seferinde dönüp dolaşıp "o ermis"teki yemeğe bağlanıyordu.
bir gün sonraki feribot biletimizi akşam 18:00'den sabah 9:00'a aldırdığımız için, "o ermis"te bir kere daha yeme şansımız o akşamdı. ama toktuk. yine de dayanamadık; ayaklarımız bizi eski limana götürdü ve gece on gibi tavernanın bahçe kapısından içeri girdik.
patates köftesinin yanısıra;
marine edilmiş hamsi,
patlıcan oturtma (bizim bildiğimizden farklı olarak kıyması patlıcan içi ile karıştırılmış, üzerine beşamel sosla fırınlanmış; leziz!)
kabak çiçeği dolması (tabii ki "ada'da yediğimiz en lezzetli"si)
ve tabii ki "greek" salata.
başta ioanna yoktu, yerine bir bey servis yapıyordu. ioanna geç saatte geldi, selamlaştık. yemek üzerine yine bir tatlı tabağı masamıza geldi, "ikram" olarak..
ertesi sabah lesbos'dan, adanın tadı damağımızda kalarak ayrıldık..
Kıbrıs vizesi olanı almamak gibi gittiğim yere karışan bir ülke cennet olsa gene de gitmem!
YanıtlaSilG.G.
siz bilirsiniz tabii, ama sanki politikacıların esiri olmamak lazım..
YanıtlaSilyaptıklarını da yanlarına bırakmamak lazım, Küba ABD örneği gibi!
YanıtlaSil