7 Ağustos 2013 Çarşamba

midilli'de üç gün, 01



 








on sene sonra tekrar bir ege adasına ayak bastım. on sene önce ege'nin tam ortasındaki kiklad adalarından amorgos, ios, folegandros ve naxos seyahatimden sonra her ne kadar aklım ege adalarında kalmış olsa da, bir türlü tekrar fırsat yaratamamıştım başkalarını ziyaret etmeye. patmos, samos, rodos ve girit en çok görmek istediğim adaların başında olmalarına rağmen, lojistik nedenlerden dolayı kendimi bayram öncesinde midilli'de (lesbos) buldum.

adadaki ilk beş saatimde; çok yakın bir dostumla aynı pansiyonda kaldığımızı fark ettik, eski öğrencilerimle karşılaştım, çarşıda serra yılmaz'a, limanda olgun şimsek'e rastladım. üç gün sonra adadan ayrılırken, limandan kalkan diğer feribotta bir iş arkadaşımı gördüm, birbirmize el salladık.
bu durumu "dünya küçük" olarak tanımlamaktansa "türkler midilli'yi istial etti" demeyi tercih ediyorum. tanıdıkları görmek bir yana, etrafınızda her adım başı türkçe konuşan birileri var; öyle ki lokantalarda yemek yiyen türkiye vatandaşlarını bir anda yok farz etseniz, masaların yarısından fazlası boşalır. avrupalı turistlerin genellikle ellerinde torbalar içlerinde birer elma, birer büyük pet şişe su ve birer sandviçle deniz kıyısına indiğini gördüğünüzde, türkiye vatandaşlarının masalarında sürdürdükleri saltanatın yerel ekonomi için ne kadar önemli olduğunu kabul etmeniz gerekir. zaten, işletmeciler de bunun çok iyi farkındalar; çoğu lokantada türkçe menüler var ve garsonların çoğu oldukça iyi türkçe konuşmaya başlamışlar.. [ama ne garip, turist çoğaldı diye fiyatlar yükselmemiş! biz de olsa, çoktan ikiye katlanmıştı!!!]



üç günlük kısa bir keşif ziyaretiydi benimkisi; iki günü molyvos'ta, bir günü adanın başkenti mytilini'de geçti.
midilli büyük bir ada ve keşfedilecek bir çok özelliği var; örneğin, bir kaç yunan arkadaşımın ısrarla önerdikleri eressos kumsalına gidemedim; dağ köyü agiasos'u da gezemedim. umarım bir dahaki sefere..





 


molyvos tam sivrice koyunun karşısında; sivrice koyu neresi derseniz; assos/behramkale'nin 50 km batısında sessiz, sakin, enfes bir denizi ve bir kaç moteli olan bir inziva mekanı.
anadolu'nun bu en batı uçlarından biri olan sivrice koyu belki de başlıbaşına bir yazı konusu, ben molyvos'a döniyim:

bir kalenin eteklerinde kurulmuş, bütünüyle iki-üç katlı taş binalardan oluşan ve geleneksel dokusunu kaybetmemiş bir yerleşim molyvos. assos'a benzer bir şekilde, bir limanı ve limanın çevresinde küçük bir yerleşimi var; ve limandan biraz yüksekte, doruğunda kalenin bulunduğu tepenin yamaçlarında set set kurulmuş esas yerleşimi.









dokunun omurgasını çarşı sokağı oluşturuyor. sokağın en önemli özelliği ise üzerinin bir kaç ağacın dallarının budanmasıyla tamamıyla sarılmış ve dolayısıyla günün en sıcak saatinde bile serin bir gölgelik mekanın sağlanmış olması.
çok dik bir arazi üzerine yerleştiği için, çarşı kotundan düz ayak girilen kafe ve lokantaların diğer tarafı yüksek istinat duvarları üzerine ileriye doğru çıkan balkonlardan oluşuyor ve buralardan frappe'nizi yudumlarken veya ev yapımı dondurmanızı yerken veya kahvaltınızı yaparken müthiş bir derinliğe sahip manzarayı, hele de gün batışındakini seyretmek büyük bir keyif.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder