13 Ağustos 2013 Salı

"Göçmenler" / "Ambros Adelwarth" öyküsünden..


"... Hiç kimse, diye yazıyor; böyle bir kenti haylinde canlandıramaz. Bu kadar çok bina, yeşillin nice tonu. Çamfıstığı ağaçları göğe yükseliyor. Akasyalar, mantar meşeleri, Firavun inciri, okaliptüs, ardıç ve defne ağaçlarından oluşan gerçek bir ağaç cenneti, derin gölgelikleri, şırıldayan dereleri ve çeşmeleriyle korular. Her gezinti sürprizlerle dolu, hatta ürkütücü. Bir tiyatro oyunundaki sahneler gibi sürekli değişen bir manzara. Saraya benzeyen binalarla dolu bir cadde uçurumla son buluyor. Bir tiyatroya gidiyorsunuz ve ön salondaki kapıdan çıkıp bir ormana dalıyorsunuz, başka bir sefer karanlık ve gittikçe daralan bir sokağa sapıyorsunuz, tam kapana kısıldım derken, köşeyi dönmek için bir adım atıyorsunuz ve birden bütün kent manzarasının ayaklarınızın altında uzandığını görüyorsunuz. Çırılçıplak bir yamacı çıkıyorsunuz ve gölgelik bir vadiye geliyorsunuz, bir evin avlusundan giriyor ve bir caddeye çıkıyorsunuz. Pazarda dolanırken birdenbire kendinizi mezar taşlarının arasında buluyorsunuz. Çünkü tıpkı ölüm gibi İstanbul'un mezarlıkları da yaşamla iç içe..."

- W. G. Sebald
(çeviri: Gülperi Sert)
Can Yayınları, 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder