29 Eylül 2012 Cumartesi
28 Eylül 2012 Cuma
berlin filarmoni'nin tınısı
simon rattle'ın yönettiği berlin filarmoni'den deli bir nehir gibi akan, adeta çağlayan beethoven 7. senfoniyi bir kere daha canlı dinlemek için nelerimi vermezdim!
bir uçak biletine yarın (bu) akşam izmir'de o keyif tekrarlanabilir. sadece beethoven da değil; öncesinde yumuşacık bir schubert bitmemiş senfoni, ardından baltacıgil kardeşlerden şenlikli bir bottesini ikili konçerto da keyfin kaymakları..
'91'de avrupa günü etkinliği niyetine kendi başlarına aya irini'ye gelip, sonrasında "bir daha asla" diyerek şehrimizdeki hiç bir salonu (yani: akustiğini) beğenmeyen berlin filarmoni'yi avrupa kültür başkenti yılımızda bile ikna edememiştik; iksv, 40. yıl kutlaması niyetine [bence, yarın (bugün) efes antik tiyatro'da çalacak olmak akıllarını çelmiş olmalı], hem de türk solistlerle şehrimize lütfetmelerini sağladı; ama rattle ve filarmoni üyeleri bize bir bis parçasını bile çok gördüler. ne diyelim; az veren candan verirmiş..
25 Eylül 2012 Salı
offfff off!
Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Sözüm yok şu benden kırıldığına
İdip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
İdip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Garibim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim
Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
23 Eylül 2012 Pazar
kahraman suç ve ceza film festivali filmekimi'ne karşı
herkes filmekimi filmlerini konuşuyor; iksv düzenlediği etkinliklerin reklamını profesyonelce yapıyor.
filmekimi ilk ortaya çıktığından beri anlamadığım; çoğunluğu sezon içinde vizyon görecek filmlerden oluşan bir film haftasının neden bu kadar patırtı kopardığı! "bir iksv etkinliğinde görünelim" derdi midir insanlardaki...
hadi filmekimi ilk yıllarında sadece emek'teydi; biraz o güzelim sinemanın atmosferini yaşamak, biraz sezon başında festival havasını solukmak daha anlaşılır nedenlerdi...
filmekimi emek kapandıktan sonra bir aralar g-mall'a, şimdilerde citys'e uzanarak üç sinemada azmanlaşmış, %90'ı zaten ithal edilmiş filmleri gösteren bir film haftası olarak artık sanatsal veya düşünsel değil, ticari bir faaliyete dönüşmüş durumda kanımca. neyse..
basında veya internet dünyasında hiç sesi sedası duyulmayan başka bir film festivali gerçekleşecek filmekimi ile yaklaşık aynı tarihlerde (26 eylül - 04 ekim) istanbul sinemalarında. hatta iki festivalin bir sineması ortak: nişantaşı citys!
2. uluslararası suç ve ceza film festivali'nde kısa, uzun, belgesel; eski, yeni, klasik; dünyanın her bir köşesinden bir sürü film var. hem de hepsi akılçelici bir kavram etrafında dönüyor; adı üstünde: suç ve ceza! ayrıca bu yılın teması “kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık”
istanbul üniversitesi hukuk fakültesi'nin düzenlediği festivalin programında 26 eylül- 01 ekim arasında istanbul üniversitesi salonlarında yapılacak paneller de önemli bir yer tutuyor.
festivalin yarışmalı bölümü var; hem kısa hem uzun metraj kategorisinde..
bu filmler vizyona da girmeyecekler..
ve bilet fiyatları da hesaplı: bütün seanslarda tam 7, öğrenci 5 ytl.
herkes filmekimi filmlerini hatmetti zaten; ben suç ve ceza'dan gözüme çarpan bir kaç filmi öneriyim bari:
.appatmento ad atene (atina'da bir daire), ruggero dipaola, italya
.dom (dam – bir rus ailesi), oleg pogodin, rusya
.marilivit tetri (tuz beyazı) ketevan machavariani, gürcistan
.jidan he shitou (yumurta ve taş), huang ji, çin
.borgriki (kent devlet), olaf de fleur johannesson, izlanda
diğer filmler ve etkinlikler hakkında bilgi için festival sitesi
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Deklarasyon
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile ilgili hali hazırda TBMM Çevre Komisyonu’nda bekletilen iki adet kanun teklifi olmakla birlikte, 19
Mayıs 2012 tarihli basın haberlerinden
(http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20585153.asp) öğrendiğimiz üzere
Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hayvanların korunmasına yönelik
yasa tasarısı tamamlanarak Başbakanlığa gönderilmiştir.
İlgili komisyonlarda bekleyen tekliflerden 2 / 366 sayı numaralı olan yasa tasarısı ve haberlere konu olan son tasarı Hayvanları
Koruma Kanunu’nun ruhuna tamamen aykırı maddeler taşımaktadır ve
aşağıdaki gerekçelerle kabul edilmesi mümkün değildir.
1- Öldürmenin
“uyutma” tanımlamasıyla yasaya girmesi ve meşrulaştırılması kabul
edilemez. Hayvanları yaşatmak yerine ne şekilde öldüreceğinin
tanımlandığı bir yasa kabul edilemez.
2- İki
sene hapis cezasıyla sınırlandırılması alınabilecek cezaların para
cezasına döndürülebilecek olması cezaların ağırlaştırılmasının asıl
amacı olan suçu engellemenin önüne geçecektir. Hayvanlara işkence
cezasını sadece 750 TL’lik bir idarî para devlete ödeyerek devam edilen
bir suç halini alacaktır. Hiçbir caydırıcılığı yoktur.
3- Evlerde
kaç hayvan bulundurulacağının izne tabii olması ve hayvan
"sahiplerinin" eğitime tabii tutulması ucu açık bir tanımlamadır.
İleride “hayvan korumacının hak” ihlaline kadar varabileceği ve belki de
“bir hayvan sahibi olmakla” sınırlandırmaya kadar gidebileceği için bu
tanımlama bu şekliyle tasarıda yer alamaz.
4- Hayvanların ırklarına göre sınıflandırılıp "sahipleriyle" birlikte yaşam haklarının ellerinden alınması asla kabul edilemez.
Dövüşçü ya da bahisçi "sahiplere" yönelik önlemler almak yerine ırkları
cezalandırmak kabul edilemez ve merdiven altı üretime sebep olacaktır.
5- Hayvanların imhasına olanak sağlayan 5996
sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile
24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun yeni
tasarıda da yer alması kabul edilemez.
6- Deneylerdeki
denetimlerin keyfiyete bağlanması kabul edilemeyeceği gibi hayvanları
koruma kanunu gibi bir kanunun içinde hayvanların yaşam hakkını hiçe
sayan deneylerin yer alması kabul edilemez.
7- Mobil
kısırlaştırmanın meşrulaştırılması hiçbir koşulda kabul edilemez.
Olması gereken belediyelerin kendi veteriner hekim kadrolarını
oluşturmasıdır. Hali hazırda mevcut yönetmeliklerdeki mobil
kısırlaştırma maddesinin yasaya aykırı olduğuna ve iptaline yönelik İstanbul Veteriner Hekim Odası (IVHO) tarafından açılmış bir dava mevcutken mobil kısırlaştırmayı yasalaştırma çabası kabul edilemez.
8- Amacın hayvanları korumak ve hakları gözetmek değil, hayvanları bertaraf etmek olduğunu kanıtlamaktadır.
Biz, aşağıda imzası bulunan STK’lar ve hayvan korumacılar, TBMM
komisyonlarında bekletilen yasa tekliflerini ve Orman ve Su İşleri
Bakanlığı’nca hazırlanarak Başbakanlığa gönderilen yasa tasarılarını bu
nedenlerle desteklemediğimizi, ilgili tasarıların geri çekilmesini ve
oluşturulacak komisyonlarda hayvan hakları konusunda çalışmalarıyla
kendini ispat etmiş tüm STK’lardan görüş alınmasını talep ediyoruz. Kamuoyuna ve ilgili makamlara duyururuz.
Saygılarımızla,
İmza veren STK'lar:
1. Aliağa Sokak Hayvanlarını Koruyanlar Derneği (ASKOD)
2. Ankara Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
3. APG Animal Rights Almanya
4. Büyükçekmece Sokak Hayvanlarını Koruma ve Sevenler Derneği(SOHAYKOSEV)
5. Bodrum Hayvan Hakları Derneği
6. Bontvoordieren, Hollanda
7. Çandarlı Hayvan Koruma Derneği (ÇANHAYKODER)
8. Çeşme Doğa ve Hayvanseverler ve Koruyanlar Derneği
9. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi(DSİP)
10. Doğa ve Çevreyi Koruma, Yaşatma Derneği (DOĞÇEV)
11. Dünya Yalnız Bizim Değil Platformu(DYBD)
12. Edremit ve Beldeleri Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği
13. Hayvanları Doğal Ortamda Yaşatma Derneği(HAYDOY)
14. Hayvan Hakları Aktivistleri Derneği (Hayvist)
15. Hayvan Hakları Derneği, Turgutreis
16. Hayvan Hakları için Veteriner Hekimler Derneği(HAYHAVEDER)
17. Hayvan Hakları Savunucuları Dernegi(İzmir HAYSAV)
18. Hayvanları Kurtarma Derneği
19. Hayvan Severler Derneği (HaySev)
20. İnsanca Yaşamı Destekleme Derneği
21. İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
22. İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
23. İzmir Veteriner Hekimler Odası
24. Kaos Gl
25. Muhtaç Hayvanlar Koruma Sevme ve Barındırma Derneği (KORUSEV)
26. Manisa Hayvanları Koruma Derneği (HAKDEM)
27. Meliha Yılmaz Doğal Hayatı Koruma, Geliştirme, Sağlık, Eğitim ve Kültür Vakfı
28. Pembe Hayat Lgbtt Dayanışma Derneği
29. Sea Shepherd
30. Stichting ATAR, Hollanda
31. Stichting Dierennood, Hollanda
32. Stichting Menodi, Hollanda
33. Stop Huntingdon Animal Cruelty, UK
34. Sokak Hayvanlarını Koruma ve Kurtarma Derneği (HAYKUR)
35. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği, Hatay
36. Yaşam Hakkına Saygı Derneği (YHS)
37. Yedikule Hayvan Dostları Derneği
| |||||||||
20 Eylül 2012 Perşembe
leyla gencer şan yarışmasında arap baharı rüzgarı
medar-ı iftiharımız leyla gencer adına iki yılda bir düzenlenen uluslararası şan yarışmasının finalinde arap rüzgarı esti; mısırlı soprano fatma said sanatının hakkıyla hem birincilik hem de bu yıl ilk defa organize edilen halk ödülünü kazandı.
opera sanatının başka bir divası mirella freni bu yılki jürinin başkanıydı. bütün gerçek sanatçılar gibi mütevazi, nüktedan, doğal ve samimi haliyle önce leyla gencer hakkında komik bir anısını anlattı, ardından ödülleri dağıttı.
bu seferki final bayağı çekişmeli geçti; birisi hariç bütün finalistler kalburüstüydü. ilginç olansa, finalist 9 şancıdan sadece sopranoların ödül alması oldu. halbuki mezzosopranolar valeria tornatore ve özellikle de güney koreli shin je bang çok iyiydiler. shin je bang gounod'nun sapho'sundan melankolik ve içli "o ma lyre immortelle" aryasında muhteşemdi. kazak tenor medet chotabayev ünlü "e lucevan le stelle"de, ödül alamayan tek soprano rus kristina bikmaeva da don pasquale'den söyledi aryada "kulak" doldurdular.
ödül alanlara gelirsem; benim halk ödülü seçimim romen soprano irina ioana balant la scala özel ödülünü aldı. gerek alışılmışın dışındaki arya seçimi (korngold'un die tote stadt operasından bir arya) gerekse de ses rengiyle övgüye değerdi.
üçüncü ve ikinci jessica rose cambio ve ludmilla bauerfeldt oldular ki, ikisinin ödülü de şaşırtmadı.
birinci fatma said ise ses ve yorumu yanında inceliği, güzelliği ve rahatlığıyla gecenin yıldızıydı.
maestro pietro mianiti yönetimindeki borusan istanbul filarmoni orkestrası'nın gecenin birbirinden iyi finalistleri yanında övgüye değer başka bir özelliği olduğunu belirtmeden geçmemek lazım; dolu dolu çaldılar, iyi bir eşlik çıkarttılar.
iksv'ye de, zamanında mütevelliler kurulu başkanı olduğunu bu kuruma bütün malvarlığını bırakmış ünlü sopranomuz leyla gencer adına ilk defa aydın gün'ün başlattığı şan yarışmasını yapı kredi'den devralıp devam ettirdiği için ayrıca teşekkürler; bu ülkedeki küçük de olsa bir kesim için ilahe mertebesindeki leyla gencer'e borcumuzu ancak böyle ödeyebiliyoruz...
19 Eylül 2012 Çarşamba
özbekistan / nukus
özbekistan'ın kuzeybatısında, çölün ortasında bir kent var: nukus. karakalpakistan bölgesinin başkenti. öyle eski bir kent değil. tipik bir 20. yüzyıl rus şehri. sevimsiz mi sevimsiz.
bu şehre 1957 yılında moskova'dan bir adam gelip yerleşiyor. antropolog, arkeolog ve ressam bir adam. igor savitsky.
savitsky erken 20. yüzyıl sovyet avangard sanatına çok değer veren bir sanatçı. sovyet rejimi tarafından hiç tasvip edilmeyen bir dönemin sanatı; nazilerin dejenere sanat olarak kategorize ettikleri ve lanetledikleri sanat gibi bir nevi.
savitsky başlıyor önce özbekistan'daki kentlerden, sonra moskova'dan, st.petersburg'dan o çok sevdiği avangard sanatçıların resimlerini, özgün baskılarını, heykellerini toplamaya..
çoktan ölmüş ressamların akrabalarının, dul eşlerinin bodrumlardan, saklı dolaplardan çıkardıkları eserler bunlar..
savistky 1966 yılında nukus'da sovyet devletinin parasıyla bir müze kuruyor: karakalpakistan modern sanat müzesi; ve sovyet rejiminin parasıyla müzeye eserler almaya devam ediyor.
moskova'dakiler tabii ki farkındalar durumun, ama ses etmiyorlar; nukus orta asya çöllerinin ortasında, allahın unuttuğu bir şehir; savitsky'ye dokunmuyorlar; bırakıyorlar toplasın..
savitsky topluyor topluyor ve muhteşem bir koleksiyon oluşturuyor; orta asya'nın göbeğinde, çölün ortasında, kuş uçmaz kervan geçmez nukus'ta.
savitsky o yıllarda bir gün yanındakilere diyor ki: "göreceksiniz bir gün gelecek, paris'ten sırf bu müzeyi ziyaret etmeye insanlar gelecek." kimse inanmıyor tabii; bıyık altından gülmeyi de ihmal etmiyorlar..
savitsky 1984 yılında vefat ediyor.
zaman geçiyor..
geliyoruz 2000'li yıllara.. etnografi ve arkeoloji alanlarındaki 90.000 parçalık muhteşem koleksiyonu bir yana; resim sanatına ait 15.000 adet eseriyle erken 20. yüzyıl sovyet avangard sanatı'nın moskova'dan sonra rusya/asya'daki en büyük ikinci koleksiyonuna sahip karakalpakistan modern sanat müzesinin namı öyle bir yayılıyor ki, o ücra çöl kenti nukus artık yurtdışından özbekistan'a düzenlenen turlarda vazgeçilmez bir durak halini alıyor.
igor savitsky'nin düşü gerçek oluyor..
nukus, hiva'dan 190 km. kuzeyde; taksiyle yaklaşık 2.5-3 saatte gidiliyor.
az yol değil; hele de sadece bir müze gezmek için. çünkü nukus'ta görülecek başka hiç bir şey yok!
ama ne müze! insanın çıkası gelmiyor.
bir gün yolunuz özbekistan'a düşerse, nasıl olsa hiva'ya gidersiniz. hazır oralara kadar gitmişken karakalpakistan modern sanat müzesini gezmeden dönmeyin. pişman olmayacaksınız..
bu şehre 1957 yılında moskova'dan bir adam gelip yerleşiyor. antropolog, arkeolog ve ressam bir adam. igor savitsky.
savitsky erken 20. yüzyıl sovyet avangard sanatına çok değer veren bir sanatçı. sovyet rejimi tarafından hiç tasvip edilmeyen bir dönemin sanatı; nazilerin dejenere sanat olarak kategorize ettikleri ve lanetledikleri sanat gibi bir nevi.
savitsky başlıyor önce özbekistan'daki kentlerden, sonra moskova'dan, st.petersburg'dan o çok sevdiği avangard sanatçıların resimlerini, özgün baskılarını, heykellerini toplamaya..
çoktan ölmüş ressamların akrabalarının, dul eşlerinin bodrumlardan, saklı dolaplardan çıkardıkları eserler bunlar..
savistky 1966 yılında nukus'da sovyet devletinin parasıyla bir müze kuruyor: karakalpakistan modern sanat müzesi; ve sovyet rejiminin parasıyla müzeye eserler almaya devam ediyor.
moskova'dakiler tabii ki farkındalar durumun, ama ses etmiyorlar; nukus orta asya çöllerinin ortasında, allahın unuttuğu bir şehir; savitsky'ye dokunmuyorlar; bırakıyorlar toplasın..
savitsky topluyor topluyor ve muhteşem bir koleksiyon oluşturuyor; orta asya'nın göbeğinde, çölün ortasında, kuş uçmaz kervan geçmez nukus'ta.
savitsky o yıllarda bir gün yanındakilere diyor ki: "göreceksiniz bir gün gelecek, paris'ten sırf bu müzeyi ziyaret etmeye insanlar gelecek." kimse inanmıyor tabii; bıyık altından gülmeyi de ihmal etmiyorlar..
savitsky 1984 yılında vefat ediyor.
zaman geçiyor..
geliyoruz 2000'li yıllara.. etnografi ve arkeoloji alanlarındaki 90.000 parçalık muhteşem koleksiyonu bir yana; resim sanatına ait 15.000 adet eseriyle erken 20. yüzyıl sovyet avangard sanatı'nın moskova'dan sonra rusya/asya'daki en büyük ikinci koleksiyonuna sahip karakalpakistan modern sanat müzesinin namı öyle bir yayılıyor ki, o ücra çöl kenti nukus artık yurtdışından özbekistan'a düzenlenen turlarda vazgeçilmez bir durak halini alıyor.
igor savitsky'nin düşü gerçek oluyor..
...
nukus, hiva'dan 190 km. kuzeyde; taksiyle yaklaşık 2.5-3 saatte gidiliyor.
az yol değil; hele de sadece bir müze gezmek için. çünkü nukus'ta görülecek başka hiç bir şey yok!
ama ne müze! insanın çıkası gelmiyor.
bir gün yolunuz özbekistan'a düşerse, nasıl olsa hiva'ya gidersiniz. hazır oralara kadar gitmişken karakalpakistan modern sanat müzesini gezmeden dönmeyin. pişman olmayacaksınız..
...
aleksandr vasilevich nikolaev (usta mumin)
aleksandr vasilevich nikolaev (usta mumin)
aleksandr vasilevich nikolaev (usta mumin)
aleksandr vasilevich nikolaev (usta mumin)
a.s. stavrovsky
vladimir lysenko
alexander volkov
alexander volkov
alexander volkov
igor savitsky
ural tansykbaev
ural tansykbaev
lyubov popova
nikolay karakhan
lev galperin
alexey rybnikov
...
igor savitsky
16 Eylül 2012 Pazar
özbekistan / hiva
hiva bir masal şehir..
ichon qala (iç kale)si olduğu gibi korunmuş; unesco dünya mirası listesinde.
orta asya tarihinin en acı yüklü şehri günümüzde ister müze-kent deyin ister film stüdyosu, mücevher gibi saklanmış, ayakta..
neden "acı yüklü"; orta asya'nın en acımasız köle pazarı bu şehirdeymiş, kent zenginliğini köle ticaretine borçluymuş. günümüzdeki ticaret turizm..
hiva özbekistan'ın batısında, harezm bölgesinde; mekan olarak urgenç havalimanına 35 km uzaklıkta, zaman olarak 100 yıl öncede...
özbekistan'da sokakta türkçe konuşarak yerel halkla en rahat iletişim kurulan kent.
hanlık sarayı kuhna ark; kuhna ark'ın içindeki han'ın konutu, haremi, mescidi.. iç kale'deki diğer saraylar.. medreseler, kervansaraylar.. ahşap direklerden çok ayaklı cuma mescidi.. zamanında en yüksek olsun diye kibir ve gösterişle yapılmaya başlanıp yarım kalmış kalta minor minaresi.. enfes bir butik otele çevrilmiş muhammed emin han medresesi.. tenha sokaklar.. güleryüzlü misafirperver insanlar..
hiva bir rüya diyarı..
türkiye'den yapılan turlar ve orada karşılaştığım alman-fransız turları özbekistan gezisini taşkent'ten direkt uçakla gelinen hiva'dan başlatıp kızılkum çölü geçişi, buhara, semerkand ve taşkent ile sonlandırıyorlar.
ben tam tersi bir rota izledim ve seyahatimin en etkileyici anları son günleri oldu. kızılkum çölünü geçtikten sonra hiva'ya varmak ve hiva'da muhammed emin han medresesi'nde iki gün konaklamak özbekistan seyahatimin doruk noktasıydı..
khiva
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)