21 Nisan 2012 Cumartesi

renaud garcia-fons bu hafta istanbuldaydı

2000'lerin başında ben paris'li dostum burcu'nun konuğuyken haziran-temmuz aylarında parc floral parkında caz festivali düzenlenirdi, hala devam ediyor mu bilmiyorum. haftasonları, sadece parka giriş biletiyle, ki çok cüzi bir miktardı, göletin kenarına kurulu sahnede birbirinden kaliteli, dünyaca ünlü cazcıları dinlemiştik. hemen sahne önündeki sandalyeli seyirci kısmına oturmak için erken saatte gelip kuyruğa girmeye üşendiğimizden, göletin etrafındaki çimenlere yayılıp, bir taraftan müziğin keyfine varırken bir yandan da evde baget ekmek içine hazırladığımız sandviçlerimizi, bakkaldan aldığımız kırmızı şarap eşliğinde mideye indirmiştik.

işte böyle bir haziran haftasonunda dinledik ilk defa renaud garcia-fons’u. garcia-fons, esas grup öncesinde, solo olarak kontrabasıyla yaptığı doğaçlamalarla gönlüme girdi.
ertesi gün fnac’ta albümlerini ararken akerdoencu jean-louis matinier ile hazırladıkları “fuera” geçti elime; bir kere daha gönlümü fethetti. burcu'daki kalışım sırasında bıkmadan dinlediğimiz albümlerden biriydi.

doğruya doğru, garcia-fons’un “kalabalık” albümlerinden (“navigator”, “oriental bass”) hala pek haz etmiyorum. hem müzisyen kalabalığı, hem bir sürü farklı müzik tarzının füzyonu, hem de melodilerin fazlalığı anlamında bu albümler üstüme üstüme geliyor.
garcia-fons’un küçük gruplarla ve özellikle solo olan albümleri ise, tadlarından yenmiyor. örneğin kiko ruiz ve negrito trasante ile birlikte oluşturduğu üçlünün “arcoluz” albümü bir içim su. solo “légendes” ise dönüp dönüp tekrar dinlediğim, benim için bach’ın viyolonsel süitleri ayarında, hiç eksimeyecek bir kayıt.
garcia-fons’un derya türkan’ın “minstrel’s era” albümüne kattığı değer ise herhalde hiç bir şeyle ölçülmez. bu arada, derya türkan’ın garcia-fons ve uğur ışık’la çıkardığı bu albüm, müzikal açıdan ülkemizde yayınlanan en kaliteli çalışmalardan biri kanımca.




renaud garcia-fons bu hafta istanbul’daydı. önce salı günü crr’de “free jazz flamenco” adlı bir konserde piyanist dorantes ve kaval ustası theodosil spassov'a eşlik etti. ve ardından, dün akşam garajistanbul’da solo kontrabasıyla sahnedeydi.

salı günki konser için crr kitapçığında yukarıdaki isimler yazıyordu; isimlerin her birinin kalitesi dışında çalgı olarak piyano, kontrabas ve kaval ilginç bir üçlü oluşturacak gibiydi. ancak, konser salonunda dağıtılan broşüre dansçı olarak joaquin grilo eklenmişti. haydi bakalım, proje daha da ilginçleşti demeye kalmadan sahnede bir de ne görelim bir vurmalı çalgı seti. bitmedi, konser başladı, ilk flamenko bir kadın dansçı tarafından yapıldı, vokalde de ispanyol gırtlaklı bir şarkıcı vardı.
üç sanatçıyla başlayan konser maceramız, ikisi dansçı yedi sanatçıyla noktalanmış oldu. şarkıcının, kadın dansçının ve vurmalıçalgıcının isimlerini öğrenemedik, ama konser muhteşemdi.
flamenkodan küba ezgilerine, balkanlardan keltlere, kontrabas ve kavalın sololarından, projenin başlığındaki "free" ibaresinin hakkını sonuna kadar veren sınırları zorlayan flamenko koreografisine unutulmaz bir akşamdı.
ben keşif dolu, bilinmeyen sularda dolaşacak ama sakin ve atmosferik bir üçlü konseri beklerken, yine ilginç ve kategori dışı ama dinamik, ateşli ve dinamik bir konserle keyiflenmiş oldum.


garcia-fons dün akşam garajistanbul'daki solo performansında ise sadece yeni çıkan son albümünden parçalar çaldı.
aralarda yaptığı samimi açıklamalarıyla bizlere arjantin’den, fransa kıyılarına, endülüs’ten compostela’ya, iran’a, afrika’ya ve irlanda’ya yaptığı duygusal ve müzikal yolculuğun rotasını takip ettirdi.
iki bisten ilki rock tarzından ikincisi ise, kendi sunuşuyla, bizleri güzel rüyalar görmeye davet eden bir ninniydi.
garcia-fons "bayanlar baylar, iyi akşamlar" diyerek başladı, arada türkçe teşekkür etti, daha fazla türkçe öğrenme sözü verdi ve ikinci bis öncesinde, çok sevdiği esprisini yaparak bizlere veda etti.

arayı açmaması dileğimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder