hans scharoun’un philarmonie binası, dünya üzerinde konser izlenecek/dinlenecek en iyi 20. yüzyıl yapısı olsa gerek. bu yüzden değil mi, frank gehry’in los angeles’daki walt disney konser salonu ve herzog & de meuron’un hamburg’da şu sıralar -teknik ve ekonomik nedenlerden dolayı- “inşa edilmeye çalışılan” elbphilarmonie’si ilhamlarını ve ipuçlarını bu yapıdan almışlar.
13 aralık 2008 cumartesi akşamı philharmonie binasının büyük salonunda berlin filarmoni’nin (berliner philhamoniker) olağan sezon konserlerinin dokuzuncusunu seyrettim.
berlin’e seyahat tarihlerim belli olduğunda, bu zamana denk gelen konserde çalınacak yapıtı tanımadığıma hayıflanmıştım. aslında ne kadar önyargılı ve hatalı davranmışım. meğer berlin filarmoni’nin o akşam çaldıkları anton bruckner’in 8. senfonisi her anlamda ne kadar muazzam, ne kadar hacimli ve zor bir yapıtmış.
dört bölümlü senfoni yaklaşık 100 dakika sürüyor. efsanevi şef sergiu celibidache bu eseri “senfonik edebiyatın tacı” olarak nitelendiriyor. bu konserde de olduğu gibi genellikle 1890 yılı leopold nowak versiyonu tercih ediliyor. senfonide, bazıları bruckner tarafından da belirtilmiş üç ana içerik var: majestelerin karşılaşması, ölülerin marşı ve aydınlanma, ölümün ilanı. bütün bunları eseri dinledikten sonra program kitapçığından öğrenmiş sıradan bir seyirci olarak bu senfoninin dinleyende doğaüstü varlıklara dair ilahi duygular uyandırdığını söyleyebilirim. ritimlerin görkemi içinizi öylesine yükseltmekte, müzik sizi götürüp öyle bir yere koymakta ki, ne biliyim, herhalde alplerin doruklarında veya olympos’un zirvesinde olsanız ancak böyle hissedebilirsiniz. ve oradan aşağıya, herşeyin küçücük gözüktüğü dünyaya baktığınızda müziği/8.senfoniyi oluşturan temaların ortaya konuşundaki ve çeşitlenmesindeki mükemmelliyeti ve berraklığı algılayabilirsiniz.
bu yapıtı ne istanbul’un yerleşik bir orkestrası çalmaya cesaret edebilir [orkestra çok çalışırsa belki kalitesi izin verebilir, ancak bu sefer de altyapısız seyircinin sıkılma haddiyle karşı karşıya kalınır] ne de istanbul’a konuk gelen yabancı bir orkestra turne programına böyle bir eseri koyar. dolayısıyla, benim için aslında çok isabetli bir denk gelme oldu; bir daha kolay kolay canlı dinleyemeyeceğim bir yapıtın birinci sınıf icrasına tanık oldum.
konser o kadar iyiydi ki; hemen ertesinde satın aldığım albümü istanbul’a döndükten ancak bir hafta sonra dinlediğimde dahi eserin neredeyse her yerini hatırladığımı farkettim. şaşkınlıkla! demek ki; gerek berlin filarmoni’nin icrası gerekse bu icrayı seyircilere ulaştıran philarmonie’nin akustik özellikleri o kadar kaliteliymiş ki dinlenen yapıt insanın beynine kazınabilmiş.
zaten berlin filarmoni öyle her salonda konser vermiyor. istanbul’a bir kere, o da 1 mayıs bahar bayramı konserlerini kendi salonları dışında verme geleneği çerçevesinde 2001 yılında gelmişlerdi. konser aya irini’deydi. [biletli konser haftaiçi gündüz saat 12.00’deydi; gidememiş, konseri akşam televizyondan seyredebilmiştim (ilgilenenlere: bu konserin dvd kaydı satılmakta).]
2010 istanbul avrupa kültür başkenti kapsamında viyana filarmoni gibi berlin filarmoni’nin de istanbul’u ziyaret etmesi gündemde, ancak berlin filarmoni’nin üyeleri akustik nedenlerden dolayı aya irini’de bir daha konser vermeyeceklerini belirtmişler. [bu tutumları aya irini’nin akustiğiyle ilgili basınımızda ve seyirciler arasında arasıra yapılan tartışmalara ciddi bir katkı sağlamalı!] geçtiğimiz yaz aylarında orkestranın akustik ile ilgili görevlileri istanbul’a gelip lütfı kırdar’da ölçümler yapacaklardı; uygun buldular mı 2010’da göreceğiz. [bu durum, istanbul’u yönetenlerin nelerine güvenip kültür başkentliğine soyunduklarının trajik bir göstergesi olmalı!]
berlin seyircisine dair izlenimlerimle sözümü bitirmek istiyorum. [maalesef bu izlenimlerimden de ülkemize/kentimize/seyircimize dair çıkarılacak hazin sonuçlar var!]
hayatımda philharmoni binasında iki kere konser izledim; diğeri 1994 yılında öğrenciyken katıldığım hamburg’daki bir atölye çalışmasından dönüşte arkadaşımla birlikte bir günlüğüne uğradığımız berlin’de, metrodaki afişten öğrendiğimiz o akşamki chicago senfoni orkestrası – daniel barenboim konseri için 3 saat kuyrukta beklemek sonucunda -goethe enstitüsü kartım olduğu için- elde ettiğimiz abendkasse biletleri sayesinde gerçekleşmişti.
brahms ağırlıklı konser muhteşem, orkestra çok iyiydi ama esas muhteşem ve benim için sürpriz olan berlin seyircisinin dinmeyen alkışlarının sadece şef daniel barenboim’a değil bütün orkestra üyelerine hitaben olduğunu fark etmemdi; orkestra’nın son üyesi de eşyalarını toplayıp podyumu terk edene kadar alkışlar sürdü. inanılmazdı!
aynısı, bu sefer de bruckner konserinde konuk olan alman şef christian thielemann için gerçekleşti. bildik selamlama ritüelleri (defalarca verilen toplu selamlar, solist orkestra üyelerinin şef tarafından teker teker ayağa kaldırılması) tekrarlandıktan sonra şef thielemann başkemancıyı kolundan tutup kulise götürdü ve orkestra sahneyi terk etmeye başladı. ama, inanır mısınız, alkışlar dinmedi; podyum boşaldığı halde seyircinin alkışları christian thielemann’ı iki kere daha, evet iki kere daha “tek başına” selama çıkardı.
13 aralık 2008 cumartesi akşamı philharmonie binasının büyük salonunda berlin filarmoni’nin (berliner philhamoniker) olağan sezon konserlerinin dokuzuncusunu seyrettim.
berlin’e seyahat tarihlerim belli olduğunda, bu zamana denk gelen konserde çalınacak yapıtı tanımadığıma hayıflanmıştım. aslında ne kadar önyargılı ve hatalı davranmışım. meğer berlin filarmoni’nin o akşam çaldıkları anton bruckner’in 8. senfonisi her anlamda ne kadar muazzam, ne kadar hacimli ve zor bir yapıtmış.
dört bölümlü senfoni yaklaşık 100 dakika sürüyor. efsanevi şef sergiu celibidache bu eseri “senfonik edebiyatın tacı” olarak nitelendiriyor. bu konserde de olduğu gibi genellikle 1890 yılı leopold nowak versiyonu tercih ediliyor. senfonide, bazıları bruckner tarafından da belirtilmiş üç ana içerik var: majestelerin karşılaşması, ölülerin marşı ve aydınlanma, ölümün ilanı. bütün bunları eseri dinledikten sonra program kitapçığından öğrenmiş sıradan bir seyirci olarak bu senfoninin dinleyende doğaüstü varlıklara dair ilahi duygular uyandırdığını söyleyebilirim. ritimlerin görkemi içinizi öylesine yükseltmekte, müzik sizi götürüp öyle bir yere koymakta ki, ne biliyim, herhalde alplerin doruklarında veya olympos’un zirvesinde olsanız ancak böyle hissedebilirsiniz. ve oradan aşağıya, herşeyin küçücük gözüktüğü dünyaya baktığınızda müziği/8.senfoniyi oluşturan temaların ortaya konuşundaki ve çeşitlenmesindeki mükemmelliyeti ve berraklığı algılayabilirsiniz.
bu yapıtı ne istanbul’un yerleşik bir orkestrası çalmaya cesaret edebilir [orkestra çok çalışırsa belki kalitesi izin verebilir, ancak bu sefer de altyapısız seyircinin sıkılma haddiyle karşı karşıya kalınır] ne de istanbul’a konuk gelen yabancı bir orkestra turne programına böyle bir eseri koyar. dolayısıyla, benim için aslında çok isabetli bir denk gelme oldu; bir daha kolay kolay canlı dinleyemeyeceğim bir yapıtın birinci sınıf icrasına tanık oldum.
konser o kadar iyiydi ki; hemen ertesinde satın aldığım albümü istanbul’a döndükten ancak bir hafta sonra dinlediğimde dahi eserin neredeyse her yerini hatırladığımı farkettim. şaşkınlıkla! demek ki; gerek berlin filarmoni’nin icrası gerekse bu icrayı seyircilere ulaştıran philarmonie’nin akustik özellikleri o kadar kaliteliymiş ki dinlenen yapıt insanın beynine kazınabilmiş.
zaten berlin filarmoni öyle her salonda konser vermiyor. istanbul’a bir kere, o da 1 mayıs bahar bayramı konserlerini kendi salonları dışında verme geleneği çerçevesinde 2001 yılında gelmişlerdi. konser aya irini’deydi. [biletli konser haftaiçi gündüz saat 12.00’deydi; gidememiş, konseri akşam televizyondan seyredebilmiştim (ilgilenenlere: bu konserin dvd kaydı satılmakta).]
2010 istanbul avrupa kültür başkenti kapsamında viyana filarmoni gibi berlin filarmoni’nin de istanbul’u ziyaret etmesi gündemde, ancak berlin filarmoni’nin üyeleri akustik nedenlerden dolayı aya irini’de bir daha konser vermeyeceklerini belirtmişler. [bu tutumları aya irini’nin akustiğiyle ilgili basınımızda ve seyirciler arasında arasıra yapılan tartışmalara ciddi bir katkı sağlamalı!] geçtiğimiz yaz aylarında orkestranın akustik ile ilgili görevlileri istanbul’a gelip lütfı kırdar’da ölçümler yapacaklardı; uygun buldular mı 2010’da göreceğiz. [bu durum, istanbul’u yönetenlerin nelerine güvenip kültür başkentliğine soyunduklarının trajik bir göstergesi olmalı!]
berlin seyircisine dair izlenimlerimle sözümü bitirmek istiyorum. [maalesef bu izlenimlerimden de ülkemize/kentimize/seyircimize dair çıkarılacak hazin sonuçlar var!]
hayatımda philharmoni binasında iki kere konser izledim; diğeri 1994 yılında öğrenciyken katıldığım hamburg’daki bir atölye çalışmasından dönüşte arkadaşımla birlikte bir günlüğüne uğradığımız berlin’de, metrodaki afişten öğrendiğimiz o akşamki chicago senfoni orkestrası – daniel barenboim konseri için 3 saat kuyrukta beklemek sonucunda -goethe enstitüsü kartım olduğu için- elde ettiğimiz abendkasse biletleri sayesinde gerçekleşmişti.
brahms ağırlıklı konser muhteşem, orkestra çok iyiydi ama esas muhteşem ve benim için sürpriz olan berlin seyircisinin dinmeyen alkışlarının sadece şef daniel barenboim’a değil bütün orkestra üyelerine hitaben olduğunu fark etmemdi; orkestra’nın son üyesi de eşyalarını toplayıp podyumu terk edene kadar alkışlar sürdü. inanılmazdı!
aynısı, bu sefer de bruckner konserinde konuk olan alman şef christian thielemann için gerçekleşti. bildik selamlama ritüelleri (defalarca verilen toplu selamlar, solist orkestra üyelerinin şef tarafından teker teker ayağa kaldırılması) tekrarlandıktan sonra şef thielemann başkemancıyı kolundan tutup kulise götürdü ve orkestra sahneyi terk etmeye başladı. ama, inanır mısınız, alkışlar dinmedi; podyum boşaldığı halde seyircinin alkışları christian thielemann’ı iki kere daha, evet iki kere daha “tek başına” selama çıkardı.
hiç kuşkusuz, bu onurlandırmada christian thielemann’ın konuk şef olmasının yanısıra bu kadar zor bir eserin altından alnının akıyla çıkmış olmasının da büyük payı var.
heyecan verici son bir not:
berlin filarmoni’nin konserleri 6 ocak 2009’dan itibaren internet üzerinden canlı olarak yayınlanmaya başlanacak. digital concert hall adını verdikleri internet siteleri 18 aralık 2008 tarihinde açıldı. ekonomik fiyatlara konserleri canlı seyretmek ve arşiv kayıtlarına ulaşmak mümkün. tavsiye ederim:
http://dch.berliner-philharmoniker.de/#/en/
heyecan verici son bir not:
berlin filarmoni’nin konserleri 6 ocak 2009’dan itibaren internet üzerinden canlı olarak yayınlanmaya başlanacak. digital concert hall adını verdikleri internet siteleri 18 aralık 2008 tarihinde açıldı. ekonomik fiyatlara konserleri canlı seyretmek ve arşiv kayıtlarına ulaşmak mümkün. tavsiye ederim:
http://dch.berliner-philharmoniker.de/#/en/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder