4 Aralık 2010 Cumartesi

arianna, savina ve maria


akdeniz'den üç kadın sanatçı, toplulukları ile birlikte istanbul'daydılar; bol bol akdeniz şarkıları söylediler.

dün akşam boğaziçi üniversitesi'nin sıcak ve samimi mekanı albert long salonu'nda jordi savall ile monserrat figueras'ın en az onlar kadar yetenekli ve zarif kızları arianna savall, beşlisi ile birlikte bir konser verdi.
savall'in iki albümünden, "bella terra" ve ağırlıklı olarak "peiwoh"tan oluşmuş program, şarkı aralarında norveçli sevimli tenor petter johansen'in yaptığı açıklamalarla zenginleşti.
norveçlileri ağustos sonu, eylül başı gibi etkisi altına alan, geçmiş güzel yaz günlerinin anılarıyla gelecek soğuk kış günlerinin beklentisini harmanlayan melankolik ruh halini anlatan şarkı, kışı artık gelsin diye dört gözle bekleyen biz istanbulluları ne kadar hüzünlendirdi bilinmez, ama ceren necipoğlu'nun anısına çaldıkları ilahi beni derinden etkiledi.

bu akşamsa, savina yannatou ve maria del mar bonet konseri, istanbul'da en olmayacak mekanda gerçekleşti: istanbul kongre merkezi!

geçen haftaki "pink floyd balesi" rezaleti vesilesiyle, yapının içinin, en az taş döşeli üstü kadar ölçeksiz, oransız ve boyutlarının haddini gereksiz yere aşmış olduğunu deneyimlemiştim. bile bile ladesti!
zaten savina yannatou'nun istanbul'dan yana en büyük şanssızlığı konser vermek zorunda bırakıldığı salonalr. daha önceki gelişinde, pera fest kapsamında sevimsiz, soğuk, portable koltuklu yeni melek gösteri merkezi'nde vermişti konserini. o konseri de bunu da düzenleyen sayın vecdi sayar, aldığı mimarlık eğitiminin hakkını, istanbul'a getirdiği benzersiz sanatçılara mekan seçerken de devreye soksa keşke! ne bileyim; ses tiyatrosu olabilir, yazın olsaydı rumelihisarı olabilir, ya da şimdi bile, biraz üşümeyi göze alırdık, aya irini.
istanbul kongre merkezi savina yannatou'nun hem müzikal tarzı, hem hayattaki duruşu hem de istanbul'daki hayran sayısı (ne kadarız acaba) açısından çok çok yanlış bir seçimdi. keza maria del mar bonet için de aynı şeyler söz konusu.
zaten, ikisinin ismi -birleşince bile- yetmedi, değil salonu doldurmaya, dolu göstermeye bile. ne kadardık, 200-300 mü! bari, cemal reşit rey konser salonu'nda olsaymış, en azından ortam daha bir sıcak, "cozy"!




şehrimize kış daha gelmemiş, akşam akşam sokaklarda bir gömlekle bile dolaşılabilirken, kongre merkezinin salonunda esen şiddetli poyrazlar eşliğinde (herhalde aya irini bile daha sıcaktı bu akşam!), soğuk algınlığından muzdarip, yine de elinden geleni yapacağını söyleyen savina yannatou'yu dinledik önce.
rumca, ermenice, türkçe, italyanca, judeo-espanyol ve akdeniz'in çeşitli adalarının dillerinde şarkılar söyledi de savina yannatou, 2005'teki konserinde olduğu gibi tek bir manos hadjidakis bestesi icra etmedi. halbuki, bence en iyi albümü hadjidakisleri yorumladığı...

maria del mar bonet ise; adını duyduğum, şarkılarına rastladığım, sesini ve tarzını uzaktan tanıdığım bir sanatçı. ilk defa bu akşam canlı olarak izledim. zülfü livaneli ile yaptığı ortak çalışmaları, onun şarkılarını söylediğini biliyordum. biraz da mekanın soğukluğundan olsa gerek, müziğine çok ısınamadım ama kendisinin sıcak davranış ve sözleri salonda esen poyrazı yumuşattı: "zülfü bana bir keresinde "akdeniz tek bir ülke" demişti, şimdi ben de bir istanbullu olmaktan çok mutluyum" diyerek başladığı konserin sonunda uzakta oturan bizlere elleriyle uzandı, selam verdi. [bu akşam vip koltuklarını kaldırmış oldukları için, sahnenin önünde kocaman bir boşluk vardı ve biz sayılı seyirci o boşluğun arkasında oturuyorduk, dolayısıyla, en önde oturanımız bile ancak dürbünle sahneyi net görebilecek uzaklıktaydı. herhalde sahneden de bizler farklı gözükmüyorduk: "uzakta!"]
maria del mar bonet'le, tercihen bir yaz akşamı yeniden karşılaşmak ümidiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder