18 Aralık 2010 Cumartesi

cam adımlar / ilyas odman


ilyas odman'ın "camadamlar"ını 2007 mayıs'ında garajistanbul'da izlemiştim. yapıtın kasım 2010'da kumbaracı50'de "cam adımlar"a dönüşeceğini öğrenince tekrar izlemek istedim; aralık 2010'a ertelendi, bu hafta başında sahnelendi.

boyutları garajistanbul'a nazaran daha samimi olabilen kumbaracı50'nin sahnesinde; "cam adımlar" için sahne-seyirci mesafesi iki boyutta yakınlaştırılmıştı: hem uzaklık hem yükseklik olarak.
ilyas odman ile çağlar yiğitoğulları izleyiciye bir kol uzaklıkta, izleyicinin -neredeyse- göz seviyesine yükseltilmiş bir platformda cam bardakların üzerindeler sergilediler "cam adımlar"ı.

başlangıçta, birbirlerinden bağımsız, izole, yalnızlar; daha önce bilmedikleri bir ortama doğmuş varlıklar gibi, ayaklarının altındaki cam bardaklara uyum sağlamaya çalışıyorlar; ürkekler, kaygılılar, kırılganlar; sınıyorlar, sınırlarını test ediyorlar, zorluyorlar, alışıyorlar ve zamanla hükmediyorlar ayaklarının altındaki cam bardaklara.
zamanla cam bardaklar bedenlerinin doğal uzantılarına dönüşüyor.
sonra biri; kısa, ince ve kırılgan olanı, diğerini; uzun, yapılı ve güçlü olanını fark ediyor; iletişim kurmaya çalışıyor; elindeki tek malzemeyle, bedeninden/kendinden bir parçayla: bir cam bardakla.
yuvarlanan mesaja cevap geliyor karşı taraftan, ilk temas gerçekleşiyor. önce sakınarak; zamanla artarak yakınlık. bu sefer iki kişilik sınırlar zorlanmaya başlanıyor; uyum o kadar üst seviyede ki, imkansız olan arzulanıyor; başarılıyor da; olamazmış gibi gözüken "olduruluyor"; yapılı olan ince olanını havaya kaldırıyor. cesaret güveni sağladıkça, cüretkarlaşılıyor; iki kişilik risk alınıyor ve bu sefer ince olan yapılı olanı "taşıyor". her bir zorlukla cam bardaklar üzerindeki gerilim artıyor; cam bardaklar karından karına, kalpten kalbe, gözden göze bağ kuruyorlar, enerji taşıyorlar. ve öyle bir an geliyor, her şey o kadar keskin bir çizgi, bıçaksırtı üzerinde, bir uçurumun kıyısında ama bir o kadar da mükemmel, dengeli ve kusursuz ki, sırf o gerilim çıksın, patlasın, kaybolsun diye bir cam bardak -sanki- bilerek ve isteyerek yere fırlatılıyor; binbir parçaya ayrılan cam bardakla birlikte kaygılar sönüyor. ışıklar da...

başta da dediğim gibi; sahne platformunun seyircinin burnunun ve "gözünün" dibinde konumlanması; cam bardakların üzerinde var olmaya çalışan iki bedenin kaygısının, dengesinin ve kırılganlığının bütün gerçekliğiyle seyirciye geçmesini sağlıyor. ilyas odman'ın mimikleri de işin içine katılınca; tereddüt, şaşkınlık, merak duygularıyla da çoğalıyor performans. çağlar yigitoğulları ise hiç bir ifade taşımayan nötr yüzüyle karşıtlık oluşturarak dengeyi kuruyor.

"cam adımlar"da bizlere ve cam bardaklar üstündeki bedenlere eşlik eden bir müzik de var. fuayede bekleşirken arka planda devamlı dönen ve performansın içinde duo kısmının başlamasıyla birlikte tekrar çalmaya başlayan; sonlara doğru pat diye bir anda kesilip, tedirginlik yaratan, ama sonra tekrar baştan başlayıp çalan bir şarkı bu: 40'lı-50'li yılların amerikan müzikallerinin unutulmaz dans ikilisi ginger rogers - fred astaire'ın "cheek to cheek".

"heaven... i'm in heaven, and my heart beats so that I can hardly speak.
and I seem to find the happiness I seek, when we're out together dancing cheek to cheek.

heaven... i'm in heaven, and the cares that hung around me through the week,
seem to vanish like a gambler's lucky streak, when we're out together dancing cheek to cheek.
oh, i love to climb a mountain, and to reach the highest peak.
but it doesn't thrill me half as much as dancing cheek to cheek.

oh, i love to go out fishing in a river or a creek.
but I don't enjoy it half as much as dancing cheek to cheek.

dance with me! i want my arms about you.
the charms about you
will carry me through to..."


"cheek to cheek" bir yandan; cam bardaklar üzerinde olma halinin gerilimi, tedirginliği, keskinliği, endişesiyle taban tabana zıt bir melodiye ve sözlere sahip. diğer yandansa; iki bedenin yakaladığı uyumu, ustalığı, dengeyi mükemmelen söze döken satırları var.
ayrıca; sahne platformunun burnumuzun (seyircinin burnunun) dibine yerleştirilmiş ve yükseltilmiş olmasının nedenlerinden biri de belki ilyas odman'ın bakışımızı (seyircinin bakışını); olağan sahne-seyirci düzeninin dikte ettiği düz veya aşağıya doğru değil, yukarıya, havaya -ve belki de "cennet"e- doğru yöneltmek isteğinden kaynaklanıyordur...
herhalde bu performansa "checck to cheek"ten daha çok yakışacak başka bir müzik parçası olamazdı.

yaklaşık 30-35 dakika gibi kısa sayılabilecek bir süresi olan "cam adımlar"ın etkisi seyrettikten çok sonra bile devam ediyor; bazı anları, duruşları, cam bardakların zeminde çıkardıkları sesi veya odman'ın bir anlık bakışı tekrar tekrar geliyor gözünüzün önüne.
"cam adımlar" küçük ama yoğun ve etkileyici bir yapıt.

1 yorum:

  1. İlyas Odman, burada iğne ile kuyu kazmaya çalışsa da çok güçlü, çok yaratıcı bir sanatçı. Onu izledikten sonra uzun süre etkisinden çıkamıyorum. Çok alakasız bir yerde, bambaşka bir iş ile uğraşırken onun bir görüntüsü gözümün önüne geliyor. Bir an donup kalıyorum.

    Cam Adımlar umarım Ocak’ta tekrar sahnelenir. Cam Adamlar’ı da izlememiştim zaten…

    YanıtlaSil