Oyun yazarlığının özünde en azından dört şey var bence. 1. Bir çeşit etkisi olmalı. Beklenmedik bir şey olmalı ve beni şaşırtmalı. Bana meydan okumalı. Bana meydan okuyan bir ses olmalı. 2. Kendimi unutturmalı. Beni hiç bulunmadığım bir yere götürmeli. Beni kendine çekmeli ve dikkatimi üzerinde tutmalı. Çünkü benimle diyalog halinde olmalı. 3. Ve bunun kişisel bir ses olması hoşuma gidiyor. Ustalıkla yazılmış oyunlarda farklı ve gerçekten ilginç bulduğum şey, kişisel olmaları. Kişisel olmaları ve çok özel bir yazma biçimi sunmaları. Bir imza taşımaları. 4. Ve belki de en önemlisi cesur olması. Herkesin anlayabileceği bir şey olmasa da kendisi olmaya cesaret etmesi ve yeni bir şey yapmaya cesaret etmesi.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Her şeyin bir süreç ve potansiyel olarak dönüştürücü olduğuna inanıyorum. DNA'mız, etkilendiğimiz hikâyelerden ve izlenimlerden oluşuyor. Dolayısıyla sanatla karşılaşmak gibi, başka bir insanla karşılaşma da potansiyel olarak dönüştürücü. Sanat, izlenim yaratan bir ifadedir. İzlenimler yarattığıma inanıyorum. Diğer insanlarda empati yarattığıma. Sanat ve hikâye anlatıcılığının kendisi değişim için çok özel bir fırsat. Bazı performanslarımda oyuncular aslında oyuncu değil. Ve sık sık değişim geçiriyorlar çünkü gösteri sanatları bir süreç ve seyircinin önünde kendi hikayeleriyle durdukça, kendilerini bir yansıma alanında buluyorlar. Aynı zamanda hikayelerinin kurguya dönüştüğü bir alan. Bu gerçekleştiğinde, geçmişinize ve travmalarınıza mesafe alabilirsiniz ve bu da, onları yeni ve dönüştürücü bir şekilde işlemenin bir yolu olabilir. Ama ben, oyunculardaki sosyal ya da psikolojik dönüşüm süreçleri üzerinde bilinçli olarak çalışmıyorum. Bu kendiliğinden gerçekleşiyor. Ben bir terapist olarak değil, bir sanatçı olarak bu süreçte yer alıyorum. Ve bence insanlar kendilerini açıp bir izleyici kitlesine göstermelilerde bu çok önemli. Sanat, adanmış ve işbirliği içinde çalışabileceğiniz, sanat eserine bağlanabileceğiniz ve belki de gerçek hayattaki sosyal hizmet uzmanlarından ve terapistlerden (onlarda yanlış bir şey yok!) kaçabileceğiniz bir alan.
Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın
işlerinizde etkisi olur mu?
Gerçeklik bana ilham veriyor. Konuşmaları dinliyorum, gerçeği ve diğer insanları özümsüyorum. Hiç bilmediğim bir konuyu merak ediyorum. İmkânsız görevlerden ilham alıyorum. Eğer biri bana bir şeyin imkânsız olduğunu söylerse, onu yapmak istiyorum. Gece rüyalarından ilham almıyorum. Nadiren bir rüyayı hatırlarım. Ebeveynlikten ve yeterince uyku alamamaktan kaynaklanıyor bu. Ama değişim hayalleri işlerimde büyük rol oynuyor. Kendimi değişim yaratmak isteyen bir aktivist olarak görüyorum.
Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
Çoğu zaman başlık ve fikir aynı anda ortaya çıkıyor. Malzemeyi asabileceğim bir başlığa ihtiyacım var. Ve bana projemin özünü hatırlatacak bir başlığa sahip olmak güzel. Ancak proje değişebileceği gibi başlık da değişebilir.
Sanatınızı etkilediğini düşündüğünüz biri veya bir sanatçı var mı, varsa kim?
Rene Pollesh. 90'lı ve 2000'li yıllarda benim için çok önemli olan Alman oyun yazarı ve yönetmeni. Son derece somut ve çok az psikolojik yazıyor. Çok politik ve çok yüzleştirici. Ve sözler çok güçlü bir oyun stili gerektiriyor. Kendisi şu anda Berlin'deki Volksbühne'nin yöneticisi ve uzun zamandır onun yaptığı bir işi görmedim. Bu yüzden bir an önce Berlin'e gitsem iyi olur. Bu arada, birçok farklı şekilde ve derecede bir o kadar ilham aldığım birçok sanatçıyla tanıştım ve işlerini okudum.
Sohbetin devamını okumak için tıklayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder