12 Şubat 2024 Pazartesi

Hafızanın katmanlarını görselleştiren bir tiyatral seyir deneyimi

gösterinin başlamasını beklerken, 13.01.2024 théâtre l’odeon, paris (fotoğraf: mehmet kerem özel)

80 yaşındaki ünlü Leh tiyatro ustası Krystian Lupa’nın, sahneye koyduğu şimdilik son yapıtı “Les Emigrants” (Göçmenler), 2023 yılının ikinci yarısından itibaren kamuoyuna da yansıyan sancılı bir süreçten sonra nihayet 13 Ocak 2024 tarihinde Paris’te, Théâtre l’Odeon’da seyirci karşısına çıktı. Kamuoyuna yansıdığı için, sancılı geçen yaratım sürecinden bahsetmeden olmaz, ama önce, dünya prömiyerine tanık olma şansına erdiğim yapıt hakkındaki izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

Lupa Göçmenler’i, Avusturyalı yazar W. G. Sebald’in aynı adlı kitabından uyarlamış. Kitap dört uzun anlatıdan oluşuyor. Anlatılar, birinci tekil şahıs olarak anlatıcının yolunun kesiştiği dört kişinin hayatları hakkında, gerçek ile kurmaca arasında bir yerde duran birer biyografi denemesi. 
Anlatıcı bu dört kişinin hayatını; onlarla kendi karşılaşmalarını, onların günlüklerini, fotoğraf albümlerini, akraba ve arkadaşlarıyla yaptığı konuşmaları ve yaşadıkları yerlere yaptığı ziyaretleri temel alarak ortaya koymuş. Anlatıcı metinlerde bütün bu kaynaklardan da bahsediyor; dolayısıyla bu anlatıların birer meta-metin örneği oldukları söylenebilir. Sebald bazı yerlerde hayatını anlattığı kişinin doğrudan kendisinin veya akraba-arkadaşlarının sözlerini veya günlüklerdeki metinleri anlatılara dahil etmiş. Dolayısıyla malzemenin kullanılma yöntemine bir tür kolaj veya birkolaj tekniği olarak bakılabilir. Sonunda ortaya çıkan anlatılar farklı perspektifler barındıran, çok katmanlı portreler. 
Sebald’in diğer kitaplarında olduğu gibi bunda da metine kendi çektiği veya arşivlerden bulduğu fotoğraflar eşlik ediyor; bu bir katman daha ekliyor. Ancak bu anlatılar çok katmanlı ve çoklu bakış açısına sahip olsalar da, metinlere Sebald’in diğer yapıtlarından aşina olduğumuz, ona özgü bir sesin ve atmosferin hakim olduğunu söylemek yanlış olmaz; sakin, meditatif, kesintisiz, travmatik ve hüzünlü.
Bu dört anlatı tabii ki tesadüfen bir araya getirilmemişler; anlatıların kahramanlarının ortak noktası, Sebald’in kendisi gibi, göçmen olmaları. Göçmenlik fiziksel olanını içermesinin yanısıra, kişilerin içine doğdukları ve içinde yaşadıkları topluma yabancılaşmaları, ötekileştirilmeleri üzerinden ruhsal dünyanda göçmen olma fikrini de barındırıyor.

Lupa dört metinden ikisini seçmiş: Paul Bereyter ve Ambros Adelwarth hakkında olanları. Bu iki metnin ortak noktası, diğer iki metine nazaran, hikaye ettikleri kişilerin hayatlarına dair daha fazla boşluk, belirsizlik barındırması. Zaten Sebald, Paul Bereyter hakkındaki metninin başlangıç kısmında “… onunla ilgili olarak anımsadığım güzel anılarımdan yola çıkarak onun bilmediğim öyküsünü yazmaya karar verdim” diyerek metnin kendi anıları kadar kurgu da barındıracağının ipucunu verir, ki anıların, hafızamızın bize oynadığı oyunlardan dolayı, ne kadarı gerçektir, tartışılır. Dolayısıyla Lupa’nın tam da Sebald’in, hayatlarının peşine düştüğü gerçek kişiler hakkında kurgusal bir anlatı ortaya koyma esnekliğinden esinlendiğini, Sebald ile aynı minvalde davrandığını düşünebiliriz.
Bereyter ile Adelwarth anlatılarındaki boşlukların içeriği de ortak: Boşluklar, ikisinin de hayatlarını değiştirecek kadar sevdikleri kişiler ile olan ilişkileri hakkında. Okuyucu olarak bu boşlukların arkasında neler olabileceğini, anlatılardaki imalardan seziyoruz; Sebald’in anlatısında Paul Bereyter’in Helen‘e olan hayranlığını ve tutkusunu tek cümlede bile yakalayabiliyoruz, ve Ambros Adelwarth ile Cosmo Solomon arasındaki ilişkinin dostluktan öte olduğunu ve eşcinsel olduklarını da seziyoruz, ama Sebald anlatının hiçbir noktasında bunların adını koymuyor, bunları bariz şekilde söze dökmüyor, muğlak bırakıyor. Lupa ise, tam da Sebald’in boş bıraktığı bu noktaları, yani Bereyter ve Adelwarth’ın hikayelerinde aşk ilişkilerini ön plana çıkarıyor ve bunları sezgilerimize bırakmayıp detaylı bir şekilde ve titizlikle ortaya seriyor.

Sahnede üç tarafı duvarla çevrili bir iç mekan var. Duvarlara kapılar ve pencereler yerleştirilmiş. Duvarların insan boyunun üstünde kalan kısımları ise yıkılmış ya da tamamlanmamış hissi verecek şekilde yükseliyorlar. Mekanın yıkık olma hali hikayenin içeriği açısından anlamlı, çünkü hikayede harap kentlerden bahsediliyor. Mekanın tamamlanmamış olma hali de anlamlı, çünkü Sebald ele aldığı kişileri kendi hatırladığı ve sohbet ettiği yakınlarının hatırladıkları üzerinden anlatıyor; doğası gereği her anı eksik, hiç bir anı tam değil.

Lupa tiyatrosunun alamet-i farikası olan projeksiyon kullanımı nedeniyle gösteri sırasında sık sık sahnenin önüne, mekanın dördüncü duvarını oluşturan bir beyaz perde iniyor ve kalkıyor. Lupa bu ön katmandaki projeksiyonla yetinmeyip, bazı sahnelerde iç mekanı çevreleyen üç duvara da projeksiyon yansıtarak ikinci bir katman oluşturuyor, bazense ışık tasarımı yoluyla mekanın duvarlarını şeffaflaştırıp arkalarındaki mekanları görünür kılarak üçüncü bir katman daha yaratıyor. Yansıtılan görüntüler de çeşitli; Sebald’in anlatısından birebir alınmış siyah beyaz fotoğraflar, kitaptakilerden yola çıkılarak yeniden üretilmiş fotoğraflar, dış mekanlarda çekilmiş renkli veya siyah beyaz hareketli görüntüler, sahne mekanında canlı çekilen görüntüler… Lupa projeksiyon çeşitlerini ve içeriklerini bazen teker teker kullanıyor, bazense ikili üçlü, bazense hepsini bir arada. Katmanların çoğaldığı sahneler görsel olduğu kadar anlamsal olarak da güçlü ve etkileyici; farklı zamanlardan, mekanlardan, anılardan gelip aynı anda hafızada canlanan geçmişin görselleştiği, sahne mekanının çok katmanlı ve palimpsestik bir nitelik kazandığı benzersiz seyir anları sunuyorlar.
Lupa’nın sahnede görsellik yoluyla usta işi bir Sebald atmosferi yarattığını düşünsem de, son kertede gösterinin geneli için bu kadar olumlu bir görüşe sahip değilim. 15 dakika ara dahil 4.5 saat süren gösteride kanımca Lupa en çok, Sebald’in boş bıraktığı yerleri doldururken bocalıyor; iki bölümde de aşıklar arasında anlamsız, uzun sessizlikler içeren ve hiçbir yere varmayan diyaloglar beni gösterinin atmosferinden kopardı. Sahnenin önüne yukardan bazen tam, bazen yarım inen beyaz perdenin sıklıkla çok kısa zamanlar için kullanılıp tekrar kaldırılması da gösterinin temposunu yavaşlatıyor ve seyrini yoruyordu. Aynı şekilde ışık tasarımı da yorucu olarak decerede aşırı detaylıydı. Örneğin pencerelerin çevrelerindeki led ışıklar arka arkaya gelen sahnelerde kısa sürelerle mavi, sonra sarı, sonra tekrar mavi oluyordu. Bunun gibi birçok sahne ne bir etki yaratan ne de anlam içeren, sadece Lupa’nın bilebildiği nedenle yapılmış gibi duran ışık ve projeksiyon seçimleriyle doluydu. Halbuki Lupa gösteride ışığı, özellikle de loşluğu o kadar iyi ve yalın bir şekilde kullanıyordu ki, bu kadar komplike ve yorucu bir ışık tasarımına gerek var mıydı diye düşünmekten kendimi alamadım. Örneğin; sadece ona ışık tutulmuş Sebald’in/anlatıcının (benzersiz Pierre Banderet) sahnenin loşluğunun ön kısmında ilkokul öğretmeni Paul Bereyter (etkileyici Manuel Vallade) hakkında konuşuyorken, Bereyter’in aynı mekanın, loşluğun iyice kesifleştiği en dibinde duvara dayalı bir silüetten, hafızadaki bir gölgeden ibaret olarak hareketsiz durduğu sahne gerek görsellik, gerek anlamsal, gerekse de tiyatral olarak gösterinin bir çok sekansına değerdi.

gösteriyi alkışlarken, 13.01.2024 théâtre l’odeon, paris (fotoğraf: mehmet kerem özel)



İşte bu nokta tam da gösterinin kamuoyuna yansıyan tarafıyla ilişkili. Comédie de Genève’nin teknik ekibi, oyunun geçtiğimiz yılın Mart ayından Mayıs’ına süren çalkantılı prova sürecinin ardından, Haziran ayına sarkan prömiyerine bir hafta kala Lupa’nın onlara davranışından rahatsız olduklarından dolayı çalışmayacaklarını duyurmuşlardı. Bu yüzden gösteri iptal edilmek zorunda kalınmış ve o tarihte açıklanmış olan Avignon Festivali’nin programından, biletleri satışa çıkmış olmasına rağmen çıkarılmıştı. Comédie de Genève kurumu iptal duyurusunda teknik ekip ile Lupa arasındaki "çalışma felsefesi" ve "değerler" konusundaki farklılıklara değinirken, Le Temps gazetesinde yer alan bir makalede, Lupa'nın prova sırasındaki tutumu nedeniyle teknik ekibin "zihinsel ve fiziksel olarak yorulduğu" yazıyordu. Lupa Libération'da yayınlanan yanıtında provalar sırasında yaşanan iki şiddetli çıkışından dolayı özür diledi, ancak teknisyenlerin bir yönetmenin yaratıcı sürecine "en azından uyum sağlamaya çalışması" gerektiğini savundu. Bunun üzerine Comédie de Genève teknik ekibi kamuoyuyla paylaştıkları uzun mektupta "çok sayıda saygısızlık, azarlama, alay etme, sarhoşluk ve aşağılamanın yanı sıra sürecin kaotik bir şekilde planlanmış olmasından" bahsederek yanıt verdi. Aynı tarihlerde yapımın dokuz oyuncusu ise basınla, uğraşlarının neticesini sahnede sunmaktan mahrum kalmanın üzüntüsünü paylaşmışlardı. Projenin ortak yapımcılarından biri olan ve gösteriyi 2023-2024 sezon programına almış olan Odéon - Théâtre de l'Europe sanat yönetmeni Stéphane Braunschweig, son 20 yılda yönettiği kurumlarda 10 Krystian Lupa gösterisini misafir etmiş bir tiyatrocu olarak kendi teknik ekibini devreye sokarak, provaların sorunsuz yürütmesi için yönetmen, oyuncular ve tiyatronun tüm ekibiyle bir protokol imzalanmasını sağladı ve maliyeti 930.000 avro olan Göçmenler nihayet sahne yüzü görebildi, ancak gösteri için şimdilik Odéon’da sahnelendiği 13 Aralık 2023 – 4 Şubat 2024 tarihlerinin ötesinde herhangi bir turne programı açıklanmış değil. Prömiyer akşamındaki selamda Lupa’nın teknik ekibin tamamını sahneye çağırması ve onları defalarca sahnenin en önüne doğru itmesi, sürece bütün detaylarıyla hakim olan, aralarında ağırlıklı olarak Fransa tiyatrosunun, Isabelle Huppert gibi kalburüstü oyuncularının, eleştirmen ve sanatçılarının bulunduğu seyirci için anlamlıydı, teknik ekibin üyeleri ise şaşkın ama neşeli gözüküyorlardı.

[Bu yazının gösteriden fotoğraflar eşliğindeki versiyonu 09 Şubat 2024 tarihinde Tiyatro Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmıştır.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder