13 Kasım 2023 Pazartesi

on soruluk sohbetler 99: floriana frassetto (mummenschanz)


Tiyatronun özü sizce nedir? 
Sadece kendi dünyamın özü hakkında konuşabilirim. Bizim özümüz 4'ten 104'e kadar seyircinin masum oyunbazlıklarını bulmalarına, hayal etmelerine ve icat etmelerine yardımcı olacak duygu, oyunbazlık ve etkileşimi sağlamak. Gösterimizde 30 küçük hikâyemiz var ve her biri, bazıları çağdaş olmak üzere, çok farklı fikirlerin duygularıyla dolu. Dünyanın her yerindeki insanlar bu duyguları hissediyorlar çünkü bunlar aşkla, nefretle, rekabetle, kıskançlıkla ilgili. O halde özümüz, insanları o masum dünyaya yönlendirmek ve hayal ettirmek. 

Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl? 
Evet. Mesela bir müzeye gidiyorum ve bazı tablolar, heykeller bende mutlaka bir şeyleri değiştiriyor. Eve koşup kopyalamak istediğimden değil ama bana o duyguyu veriyorlar. Bana yoluma devam etme ve belki bir şeyler icat etme gücünü veriyorlar. Bu yüzden sanatın dinlememiz gereken çok güçlü bir mesaja sahip olduğuna inanıyorum ve birçok insanın da buna inandığını biliyorum.

Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinizde etkisi olur mu?
Hayaller, gerçekler… ama haberler değil, haberler o kadar çirkin ve kötü ki, size gerçeği söylemem gerekirse, üzerlerine kapıyı kapatmak istiyorum. Ama bir müze veya doğada bir yürüyüş, bir erkek ya da bir kadınla keyifli bir tartışma, hikâyeler dinlemek, mesela şimdi Meksika'da hikâyeler dinlemek - geçmişe dair inanılmaz bir tarihe sahipler ve seyircinin gerçekten de bu geçmişten gelen bir kültüre sahip olduğunu hissediyorsunuz. İyi ve kötü pek çok şey yaşamışlar ve bu çok güçlü. Bu yüzden çok güçlü, çok güçlü ve sadece güçlü.

Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
Aslında bizim hiç başlıklarımız yok çünkü özgür kalmak istiyoruz, böylece seyircilerden her biri isterse kendi başlığını koyabilsin. Verdiğimiz küçük mesajlar var, mesela bir işimizde bazı kostümler giyen karakterler var. Telefonla oynuyorlar ve birbirleriyle iletişim kurmuyorlar - ne yazık ki bu gerçek hayatta da oluyor - ve sonra biri çok büyük bir telefonla geliyor ve herkes kıskançlıktan ona bakıyor, “bizim sahip olduğumuzdan daha büyük bir telefonu var” diyorlar. Daha sonra telefonlarını saç tokasına, bıyıklara, ağızlara dönüştürmeye başlıyorlar ve yavaş yavaş bir ritim başlatıp birlikte şarkı söylemeye başlıyorlar. Böylece kendilerini ritmin içinde bulup tekrar iletişim kurmaya başlıyorlar ve telefonları unutuyorlar. Bu, Güney Kore, Seul'den 14 saatten fazla süren uzun süren bir yolculuktan döndüğümde, eve gitmek için trene bindiğimde (ki bu da üç saat daha sürdü) kimsenin bana "Hanımefendi" ve hatta yaşlı bir kadın olduğum için "oturmak ister misiniz?" diye bakmadığı bir zamandan ilham alan bir temaydı. Herkes telefonlarıyla meşguldü ve ben de tamam, intikam alacağım dedim. Bu "iletişimi" eleştiren bir iş yapacağım. Ve hepsi çok yetenekli ve deneyimli meslektaşlarımın yardımıyla, birçok doğaçlama yaptık ve bu taslağı oluşturduk; bunun çok güçlü ve çok eğlenceli olduğunu göreceksiniz. Yani eğlence aracılığıyla bir eleştiri var. Başka şekilde eleştirmeyi sevmiyorum. Bunun için kelimelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Sessizliğin içinde şiirsel değerler var ve orada eğlence sayesinde çok daha fazlasını eleştirebiliyorsunuz. Umarım sizin için yeterince açıktır bu.

Sanatınızı etkilediğini düşündüğünüz biri veya bir sanatçı var mı, varsa kim?
Yetmişli yıllarda kesinlikle Oskar Schlemmer'den etkilenmiştik ve o da Bauhaus'un bir parçasıydı. Schlemmer bir heykeltıraş ve mimardı ve ayrıca daha çok mekânda insanı temsil ettiği bazı baleler yaptı. Bu baleler duygusal değillerdi, biraz mesafeliydiler ama çok ilginçtiler. Oskar Schlemmer'den ve Mummenschanz isminden kesinlikle büyülenmiştik, bu ismi sergilerinden birinden aldık, bu isme sahip olmak istediğimize karar verdik.

Sohbetin devamını okumak için tıklayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder