epidvros yolu üzerinde
Frank Castorf’un Yunan oyuncularla bir Atina-Epidavros Festivali yapımı olarak Epidavros Antik Tiyatrosu’nda sahnelediği “Medea” ise bu yılki festivalin en merakla beklenen gösterilerinden biriydi.
epidavros antik tiyatrosu
Gündüzki 40 derece sıcağın etkisinin devam ettiği ve tek bir esintinin bile olmadığı bir geç Temmuz akşamında, 13000 kişilik Epidavros Antik Tiyatrosu’nun seyirci alınan kısımlarında iğne atsan yere düşmeyecek sıkışıklıkta (9000 seyirci) ve sıcağı emmiş taş sıralarda oturarak arasız 3.5 saat süren, İngilizce yanyazılı Yunanca ve arada Fransızca, az Almanca bir gösteriyi seyretmenin bende haz almak ile işkence çekmek arasında salınan bir ruh haline tekabül ettiğini saklamayacağım. Bu seferki deneyimim, Epidavros Tiyatrosu’nda daha önce iki gösteri, ilki 2008’de Pina Bausch’un “Orfeus ve Euridike”sini, diğeri 2019’da Robert Wilson’ın “Oedipus”unu keyifle seyretmiş biri olarak, aşırı sıcağın ve uzun sürenin seyrettiğim gösteriyi alımlamamda ve neticesinde ondan aldığım hazda önemli etkilerinin olduğuna kanaat getirmemi sağladı.
Castorf metni Euripides’inkindeki temalardan esinlenerek, içine Heiner Müller’in Medea esinli metinlerinden bölümler ve bir Arthur Rimbaud şiiri katarak baştan yazmış. Gösteri tanıtımlarında; Euripides’in adı “esinlenme” veya “uyarlama” olarak bile anılmıyor ve “dünya prömiyeri” deniyor.
gösteriyi beklerken
Antik tiyatronun orkestrası çöplerle, boş plastik su şişeleriyle, market arabalarıyla ve ucuz mülteci çadırlarıyla kaplı, skene’sinin olduğu yere devasa bir ekran kurulu, ekranın üstündeki neondan Coca Cola yazısının Co la’sı ayrık ve sarkıyor (senografi: Aleksandar Denic). Ekrandan distopik bir tonda günümüz metropollerinin, fabrikalarının ıssız görüntüleri geçiyor. İlerleyen sahnelerde Castorf’un alameti farikası, canlı kamera çekimlerinin görüntüleri de bu ekrandan verilecek (video tasarımı: Andreas Deinert). Böylece öndeki bu dekorun arkasında bir de kapalı kırmızı bir odanın olduğunu anlayacağız. Oyunun kadrosunda sekiz oyuncu var; beş kadın oyuncu Medea’yı, üç erkek oyuncu da oyundaki erkek rollerini paslaşarak canlandırıyorlar.
Post-dramatik tiyatronun babalarından anarşist ve marksist Castorf 2008-2009 sezonunda Volksbühne Berlin’de sahnelediğinden sonraki bu “Medea”da da yine açık biçimi ve yapısökümü kullanarak ve farklı zamanlar ait metinlerin arasında dolaşarak, bir kadın protagonist olarak Medea’nın politik, sosyal ve psikolojik boyutunu ortaya serdi ve ezilen, ötekileştirilen, yabancı/şeytan/barbar addedilen bir özne olarak Medea çağımızda başkaldırdığında neye benzer, nasıl davranır, nasıl konuşur sorularını sordu.
Castorf trajediyle fars arasında salınan “Medea”sında bir yandan kişisel ve toplumsal protestoyu bütün sertliğiyle ve çıplaklığıyla ortaya koyarken, bir yandan kendi kendiyle dalga geçen bir eğlencelik yaratıyor (gösterinin süresine, hala seyircinin kalıp kalmadığına dair şakalar yapan oyuncular), bir yandan da yaklaşık her 15 dakikada bir, seyrettiğimizin bir gösteriden başka bir şey olmadığını ve tiyatralliğini vurguluyordu (oyuncular kendi repliklerini tekrar ettiler, birbirlerinin repliklerini tekrar ettiler, Heiner Müller’in Medea ile ilgili metinlerinin başlıklarını söylediler, Medea’lar Mısırlı revü kızları gibi gösterişli, payetli, tüylü kostümler giyiyorlardı). Ama sanki Castorf mesajlarını verme şeklinde biraz kolaya kaçmıştı bu sefer; kapitalizm, tüketim toplumu, otoriter rejim, militarizm ve metalaşan beden eleştirilerini pek bir doğrudan dillendirmişti ve belki de bu yüzden bütün bunlar gösteri ilerledikçe tekdüzeleştiler ve etkilerini yitirdiler. Castorf’un alameti farikası olan canlı video çekimlerinin sahnedeki büyük ekrandan gösterilmesi de bu sefer maalesef gösterinin tekdüzeleşen özelliklerinden birine dönüştü, çünkü Castorf beş oyuncuya canlandırtdığı “Medea”lara bıraktım renk farkını, nüans, ton veya tını farkı bile atfetmemişti; beş oyuncu da Medea’yı aynı ifadeci tarzda yorumluyor, aynı abartılı tavırlı öfkeli kadını canlandırıyorlardı.
gösteriyi alkışlarken
İlk yarım saatinden itibaren sürekli bir akışla tiyatroyu terk eden seyircilerden geriye kalanlar müthiş bir tezahüratla oyuncuları, yönetmeni ve sanatsal ekibi ayakta alkışladılar. Bir Frank Castorf deneyimi daha sonlanmış oldu. Antik bir tiyatroda, Epidavros’da gerçekleşmiş olması tiyatral deneyim açısından bir fark yaratmış mıydı, hayır. Bildik, kapalı bir çerçeve sahneye daha mı yakışırdı, sanırım…
bütün fotoğraflar: mehmet kerem özel, 21.07.2023
[Bu yazının bir versiyonu tiyatro tiyatro dergisi'nde yayınlanmıştır.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder