5 Kasım 2023 Pazar

NEVER ODD OR EVEͶ : dias, roriz, sızanlı ve kaplan'dan oyunsu bir koreografik kuartet


gösteri başlamadan önce arkamdaki sırada oturan orta yaşlı dört kişilik kadın grubu, önümüzdeki günlerdeki kültür-sanat programlarını, kel diva'dan sidikli kasabası'na zorlu psm'de seyredecekleri oyunları konuşuyorlardı. gösteri bittiğinde ise, aralarından biri diğerlerine "ne seyrettik biz şimdi, biriniz açıklasın. zeynep anlatır şimdi bize" dedi. gruptan üç hanım gösteri sonrası söyleşiye kalıp soru da sordu; böylece, sadece eğlence olsun diye o müzikal benim, dans gösterisi senin, zorlu benim kundura senin gezmediklerini, seyrettiklerini ve kendilerinin beğenmediği bir şeyi çılgınca alkışlayan bizleri anlamak istediklerini fark ettim.
zeynep hanım diğerlerine "hayat gibi işte" demişti gösteri hemen bittiğinde kendine atılan topu çevirmek için. aldığı cevaptan tatmin olmamış olmalı ki, arkadaşına sorduğu soruyu soru-cevap'ta sanatçılara da sordu o hanım: "bize ne anlatmak istediniz?" gösterinin koreograf-icracılarından vitor roriz, "siz nasıl bir anlatı çıkardıysanız odur, bizim belli bir ajandamız yok, seyircimize belli bir şeyi anlatmıyoruz"a gelen bir cevap verdi.

benim durumum o hanımlarınkinden farklı. gösterinin yaratıcıları olan portekizli ve türkiyeli iki çiftten ikincisinin, yani taldans'ın kurucuları filiz sızanlı ile mustafa kaplan'ın şimdiye kadarki bütün üretimlerini seyrettim, zamanla onları insan olarak tanıdım. onlarla ayaküstü de olsa sohbetim, mimarlık diploma öğrencilerine yaptıkları bir hareket atölyesine katılmışlığım var; yani onları az çok "tanıyorum", "sanatları"na aşinayım. 
ayrıca, ayşe draz ile birlikte yaptığımız on soruluk sohbetler dizimize sadece taldans'ı değil, gösterinin portekizli çiftini, sofia dias ile vitor roriz'i de konuk ettik.
yani gösteriyi seyrederken o hanımlarınki gibi bir beyaz sayfa yok zihnimde. yine de; unutmaya çalışıyorum bildiklerimi. son zamanlarda -garip bir şekilde- bir çok şeyi unutmayı "başarıyorum" da, ama çoğunlukla istemsizce, hafızamda boşluklar açılıyor; örneğin sık rastlaşmadığım tanıdıkların adlarını, aylar önce yaptığım bir söyleşide söylenenleri hatırlamıyorum... dolayısıyla sayfam bembeyaz değil belki ama kirli beyaz.

gösterinin başlamasını beklerken (fotoğraf: mehmet kerem özel, 4.11.2023)

gösteri benim için, insanların oyunlar oynayarak -ya da oyun oynayan insanların (homo ludens)- birbirleriyle etkileşime girmelerini anlatıyordu. sahnede, kayboldukları ormanın içindeki bir açıklıkta buluşan dört "çocuk" vardı. dört köşeden usul usul, ıslık çala çala ortaya, o açıklığa geldiler, kendilerinin tasarladıkları türlü türlü oyunları sergilediler; ıslıklarıyla, ağız kopuzuyla/arpıyla çıkardıkları sesleriyle, adımlarıyla, sıçrayışlarıyla, yere düşüşleriyle, saklanmalarıyla, sarf ettikleri cümlelerle, seslerine verdikleri vurgularıyla, sorulara, kelimeler verdikleri vurgularıyla, ettikleri folklorik esinli danslarıyla, söyledikleri türkülerle, tuttukları ritimlerle, tempolarla, objelerle oynayarak... ve sonra da usul usul geldikleri köşelerden kayboldular. 
oyunlar dedim ama bu oyunlarda, az çok her oyunda olan rekabet yoktu, aksine, paylaşım vardı, dolayısıyla bireysel kazanç değil, kolektif birliktelik, bir şeyleri ortaklaşa yapmak ön plandaydı. yine bu oyunlarda her oyunda olması gereken bariz kurallar yoktu, varsa da esnekti, değişiyordu. zaten gösteride genel atmosfer olarak rahat bir ortam kurulmuştu. 
neden zihnimde orman imgesi belirdi, çünkü başlangıçta ıslıklarını benzettiğim kuş sesleri doğrudan ormanı çağrıştırdı bana; ve bir de yine başlangıçta üstten soldan gelen sıcak ışıkla yıkanan, sahnenin bir yanında yukardan kalın iplerle sarkıtılmış objeler ağaç gövdelerinin kalabalığını... ama bu öyle bir orman ki, andersen masallarından aşina olduğumuz karanlık derinliklerinde kötülükler, bilinmezlikler, tehlikeler barındıran değil, yeşil yapraklı dallar arasından hüzmeler şeklinde süzülen güneş ışıklarının aydınlığında  dolaştığımız...

gösterinin adı zaten bana hemen oyunu, oyunsuluğu çağrıştırdı: NEVER ODD OR EVEͶ. "never odd or even" palidrom bir kelime. gösterinin adı olarak son "N"sinin ters yazılması da bununla ilgili; tersten okunduğunda ve bir kaç harfin arasındaki boşluk değiştirildiğinde aynı ibarenin çıktığını imlemek amaçlı. N'nin tersliği yapıtın oyunsu, konvansiyonelleri kıran, eğlenceli haline de gönderme yapıyor. 

tabii ki, sahnedeki dört kişinin, uzun yıllardır birlikte çalışan iki çift olduğunu -ve yukarda yazdığım gibi bu çiftlerden birinin önceki bütün yapıtlarını- bildiğim için, gösterinin ilk yarısında dillendirilen soruları ve cevapları bu bilgiyle işledi aklım ve çok eğlendim. yıllar içinde ben de zihnimin diplerinden onların yapıtları ve sanatları hakkında, bu sorularda formüle edilen hınzır düşünceleri geçirmiş olabilirim, hatta itiraf ediyim: geçirdim. dolayısıyla kendileriyle ve geçmiş üretimleriyle oyunsu bir şekilde hesaplaşmaları çok hoşuma gitti.

alkışlarken ve sohbet ederken (fotoğraf: mehmet kerem özel, 4.11.2023)

NEVER ODD OR EVEͶ'ın 3-4 kasım'daki gösterimleri istanbul'un bir ucunda, boğazın kıyısında, mimari açıdan son yıllarda şehirde açılmış en nitelikli ve gerçek gösteri sanatları mekanı beykoz kundura sahne'nin daveti sayesinde gerçekleşti. gidin seyredin diyemeyeceğim, çünkü gösterimleri bitti ama bundan sonra, açıldığından beri birbirinden etkileyici ve zihin açıcı gösterileri konuk ederek bizlerle buluşturan mekanı takip etmenizi öneririm. beykoz boğaz'ın bir ucu gibi duruyor, ama üsküdar'dan kalkan şehir hattıyla deniz havası ala ala ve kıyıları seyrede seyrede oraya varmak ve mekanın üsküdar veya beşiktaş-taksim servislerinden birini kullanarak dönmek çok keyifli ve kolay oluyor. tavsiye ederim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder