© Festival d’Avignon
Bianchi, Avignon Tiyatro Festivalinde seyirciyle buluşturduğu A Noiva e o Boa Noite Cinderela adlı performance-lecture tadında başladığı gösterisinde, kendisini tecavüzcülerin sıklıkla kullandıkları bir uyuşturucu kokteylle sahnede, çiçeklerle çevrili bir yatağın üzerinde "gerçekten" bayılttıktan sonra seyirci ile diyaloğunu sürdürmeye devam ediyor ve sadece deneyimini açığa çıkarmakla kalmayarak, bir bölümünü de yeniden yaşatıyor. Belki de bu sene Avignon Festivali’nin en çok konuşulan işlerinde biri olan ve Bianchi’nin sanat ve travma hakkında seyirciyi direk adres ederek başladığı bu performansa sanatçı masumca, kadınlara yönelik cinsel şiddeti sanat tarihi açısından, çağdaş bir vaka olarak ele aldığı, gelinlik giyerek otostop çeken bir Performans sanatçısı olan Pippa Bacca’nın, 2008 yılında hem de Türkiye’de, tecavüze edilip öldürülmesini incelediği bir sunum ile başlıyor. Ancak Performans Sanatının da doğasına özgü "gerçeklik" ve "sınırları zorlayan" unsurlarını sorguladıktan sonra Bianchi, yaklaşık yirmi dakika sonra içtiği "gerçek" kokteyl karışımı – ki Portekizce “İyi Geceler Küçük Külkedisi olarak bilinen - sonuncunda masanın üzerine yığılarak "gerçekten" bayılıyor. Baygın olsa da Bianchi, seyirciyle, sahne üzerindeki üst yazı panosundan kadına yönelik cinsel şiddete dair fikirlerini ve Brezilya’da sevgilisini arkadaşlarına katlettirdikten sonra kendi köpeklerine yedirerek cinayeti örtbas etmeye çalışan ve bugün hapisten çıkmış olup bir şekilde kariyerine devam eden futbolcu Bruno Fernandes de Souza ve öldürttüğü sevgilisi Eliza Samudio’nun hikâyesini paylaşmaya devam ediyor . Bu esnada Bianchi’ye sahnede kendi topluluğundan yedi performansçı, sahnede gerçekleştirdikleri farklı eylemlerle, gece kulübü-vari bir atmosferde eşlik ediyorlar. İlerleyen süreçte ise seyirci, aslında sadece bir hikâye değil aynı zamanda otobiyografik bir travmanın paylaşımına ve belki de bu vesile ile iyileşme olanağına şahitlik ettiğini fark ediyor…
Performansın özü sizce nedir?
Bence sahnelediğimiz oyunun özü, bir diğer deyişle sinir merkezi, tecavüz. Cinsel şiddet. Ancak iş bunu iletmeye geldiğinde, bu büyük bir problem. Benim bu hikâyelerden bazılarına değinme yolum, onları tiyatro ve sanat üzerine bir tartışmaya çok yaklaştırmaktı, yani ben bu bakış açısıyla bu anlatıları tetikliyorum. Ben sadece ifade katmanında kalmakla kalmayıp, bu konu için teatral ve metinsel bir dil oluşturmakla ilgileniyorum.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Sanatın gücü bu mu bilmiyorum. Ama tiyatroyla çalışmanın hayatımda yarattığı dönüşümleri algılıyorum. Bazıları güzel, bazıları korkunç.
Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinizde etkisi olur mu?
Bir eser üzerinde çalışırken takıntılı biri oluyorum. Etrafımdaki her şey bana ilham verebilir. Genelde okuduğum şeylerden, şiirlerden, romanlardan, teorilerden, gördüğüm imgelerden ve arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerden çok ilham alıyorum. Rüyalar da önemli bir rol oynuyor, onlar hayatımın bir uzantısı. Bu yüzden işlerimle olan diyaloğumun, onlara dair duygularımın rüyalarda yer aldığını hissediyorum, ama farklı, genellikle daha esrarengiz ve fantastik bir şekilde, ki bunu seviyorum. Cadela Força açısından gösteride rüyalar temel bir rol oynuyor, çünkü performans esnasında kendimi uyutuyorum ve tecavüz içkisi içen, rüyayı yok eden, sizi hayalsiz uyutan bir kafa üzerinde farklı bir anlatı yaratmaya çalışıyorum. Belki de bir şekilde bu şiddetli uyku için bir tür rüya, bir imaj yaratmaya çalışıyorum…
Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
Başlık aklıma gelen ilk şey oluyor. Çünkü başlık, kesinliğini kaybetmeden eserin yer alabileceği genişlikte bana rehberlik ediyor. Son eserlerim Lobo, The Magnificent Tremor, Cadela Força - hepsinin bir formu olmadan önce bir adı vardı. Ve tüm eserler, adlarıyla çok ilginç bir bağlantı kurdular.
Sanatınızı etkilediğini düşündüğünüz biri veya bir sanatçı var mı, varsa kim?
Birçok hem de birçok isim var. Hayran olduğum sanatçılardan çok etkilendim: Emily Dickinson, Artemisia Gentileschi, Clarice Lispector, Mary Shelley, Ana Mendieta, Nina Simone, Maria Bethania, Angelica Liddell ve bana çok yakın olan ve sürekli olarak bana ilham veren sanatçılar: Carolina Mendonça, Janaína Leite, Marina Matheus, Blackyva, Larissa Ballarotti, Joana Ferraz ve Luisa Callegari.
Sohbetin devamını okumak için tıklayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder