7 Şubat 2020 Cuma

"..gözyaşları kuş değildir.."


önü perdeli balkon kapısından gelen ışık alacakaranlıktan güneşin doğuşuna evrilirken evin oturma odasında, annesinin gelinliğini giymiş 45 yaşındaki deli oğul ile ölüm döşeğindeki annesi arasındaki sohbet sahnesini sanırım uzun süre unutamayacağım. böyle aynı cümlede alacakaranlık, ölüm, delilik arka arkaya yazılınca kasvetli geliyor biliyorum, "babaannenin masalı" hüzünlü bir oyun, ama aynı zamanda komik de. hele de bu sahnesi.

namazında, tespihinde, ölüm döşeğinde, ama gözünden hiç bir şey kaçmayan bir babaanne, eşinden boşanmış deli bir oğul, oğulun büyüğünün aklı engelli iki kızı. bir oturma odası; babaannenin sediri, oğul ile büyük kızının kuş yumurtalarıyla oynadıkları masa, oğulun koltuğu, balkon kapısı ve seyircilere arkası dönük bir televizyon.

dört sahne. zamanda atlayarak takip ettiğimiz hikaye. küçük kızın sevdiği vardır, büyük kız huzursuzdur, babaları çaresizdir, sürekli intiharı düşünür, babaanneleri ise bu dünyadan göçüp gitmeden önce gözünün arkada kalmamasını sağlamaya çalışmaktadır.
hikayenin komik ve kaçık tarafları var, ama beni saran hakim duygu hüznü oldu.

yiğit sertdemir'in metni, nihal koldaş'ın rejisi, utku kara'nın ışığı, sema çeyrekbaşı ve yaman ceri biraz daha önde olmak üzere, ece yaşar ve gamze güzel'in oyunculukları; hepsi birinci sınıf.
"babaannemin masalı" bu sezon istanbul sahnelerinde seyrettiğim oyunlar arasında şimdilik en beğendiğim, beni en çok etkileyeni..

1 yorum: