14 Haziran 2019 Cuma

Emekleme evresini çabuk geçiren bir festival: Atta

[üç yıldır severek ve önemseyerek takip ettiğim atta festivali'nin 2018 yılı gösterileri hakkında bir değerlendirme yazısı. bu yazıyı sevgili arkadaşım ayşe draz ile birlikte kaleme aldık. 
yazı 5.3.2019 tarihinde art.unlimited'in online versiyonunda yayınlandı. dileyen linke tıklayıp yazıyı oradan okuyabilir.]


Gerek ödenekli gerekse özel bir sürü çocuk tiyatrosunun sahnelendiği ancak çocuklar/gençler için nitelikli tiyatro yapımlarının bir elin parmak sayısını geçmediği, özellikle bebekler düşünülerek tasarlanmış dans-tiyatro gösterilerinin ise hiç olmadığı bir coğrafyada üç yıldır benzersiz bir festival düzenleniyor: kısa adıyla Atta Festival, uzunuyla “Bebekler ve çocuklar için uluslararası sanat festivali”. Festival üç yıldır birbirinden ilginç, yaratıcı ve değerli çocuk tiyatrosu gösterilerini İstanbul’a getiriyor, iki yıldır da özellikle bebekler için tasarlanmış dans gösterilerini İstanbullu bebeklere ve ailelerine sunuyor. Bebek/çocuk/genç tiyatrosu özelinde değil, genel olarak tiyatro sanatının zenginliğinden beslenen bu gösteriler, her yaştan seyirciye hitap ettiği gibi tiyatro sanatçıları ve öğrencileri için de oldukça ufuk açıcı ve öğretici nitelikteler. Festival bu sene sadece uluslararası gösterileri İstanbul’a getirmekle kalmadı, ilk defa yabancı bir toplulukla ortak bir projeye de imza attı.


Geçen yıl teknolojiyi clown (palyaço) enerjisiyle buluşturan "Aaipet" adlı işiyle sadece çocuklara değil biz büyüklere de keyifli anlar yaşatan Hollandalı topluluk BonteHond ve kurucusu Rene Geerlings, bu yıl festival ortak yapımı "Tavşan aranıyor" ile karşımızdaydı. Türkiye’den oyuncularla Türkçe sahnelenen oyunda hikayenin karakterlerini üç oyuncu ve kağıttan yapılmış minyatür kent dekorunda hareket ettirilen oyuncaklar canlandırdı. Kenti zarara uğratan bir tavşanın polisler tarafından aranmasını konu eden oyun, süreçte ve sonunda aslında toprağın esas sahiplerinin hayvanlar; doğaya ve dünyanın doğal hayatına esas zarar veren işgalcilerin ise insanlar olduğu mesajını verdi seyircilere. Ekolojik hassasiyet barındıran hikayesinin yanı sıra “Tavşan aranıyor”un önemli özelliklerinden biri, seyircilerin yani çocukların katılımına, tepkilerine ve katkılarına açık bir yapıya sahip olacak şekilde kurgulanmış olmasıydı.



İlk defa geçen yıl özellikle bebekler için hazırlanmış bir hareket-dans gösterisi olan "Puzzle" ile emekleyen seyircilere ve eşlikçi ebeveynlerine kapısını açan festival bu sene de bebekleri unutmadı, hatta festivalin alt başlığına “bebekler için” ifadesini ekleyerek bundan sonraki her festivalde bebeklere hitap edecek gösterilerin olacağının müjdesini de vermiş oldu. Bu yılki bebeklere yönelik gösteri Danimarkalı Theater Minsk topluluğundan "Sky" (Gökyüzü) adlı dans işiydi. İki kadın dansçı bebekleri ve bizleri; önce gökyüzüne çıkmaya davet ettiler, sahnedeki beyaz bulutların üzerine oturttular ve gösteri boyunca da gökyüzünde seyahat ettirdiler. Bulutların arasında dolaştık, rüzgarlara ve gök gürültülerine maruz kaldık. Akrobatik ve estetik jimnastik hareketlerden oluşan koreografi zaman zaman bebek seyirciyi de işin bir parçasına dönüştürdü; iki dansçı bazen bebeklerin (ve ebeveynlerinin) üzerinde oturdukları bulutları sahnede hareket ettirdiler, bazense bizzat bebekleri ve küçük çocukları nazik bir şekilde zeminde kaydırdılar. Dansçıların yumuşak ve akıcı hareketleri ile bebek kahkahaları eşliğinde cennetimsi bir gökte yarım saat geçirdikten sonra, yüzümüzde gülümsemeyle ve biraz da isteksizce yere geri dönmek zorunda kaldık.


Bu seneki festivalin sanatsal ve estetik tarafı ağır basan işlerinden biri İspanyol-Fransız Colectivo Terron (Çamur Kolektifi) topluluğunun büyüleyici "Tierra efímera" (Fani diyar) adlı gösterisiydi. Çamur gibi bedava ve her yerde bulunabilen bir malzemeyle çalışıyor olmayı ve kolektif olma halini özellikle vurgulayan ekip bizlere; arka yüzeyi bütünüyle ıslatılan beyazperdenin üzerine, yine arkadan farklı şekillerde (şırıngayla, fırlatılarak, püskürtülerek) ve farklı yoğunluk, miktar ve renklerde atılan çamurları dönüştürerek, belli bir anlatı çizgisi takip etmeyen görsel tablolar sundu. Tierra efímera'nın yaklaşık 40 dakikalık süresi boyunca şehrin sokaklarından çiçek tarlalarına, video oyunlarından uzayın derinliklerine özgürce dolandık.
Bazı sekanslardaki tablolar soyut, bazıları figüratifti, ancak hepsinin oluşum süreci performatifti, aynı zamanda birbirlerine dönüşmeleri de. Performatifti çünkü tablolar o anda ve belli bir süreçte oluşuyordu. Ayrıca çamur ve su gibi organik malzemelerin davranışları bir dereceye kadar öngörülebilir olsa da, çok da kontrol edilebilir olmadığı için hiç bir gösterim birbirinin aynısı olmuyor olmalı. Işık arkadan verildiği için, bazı sekanslarda beyazperdeye icracıların parmak, el ve kollarının gölgelerinin düşmesi de gösterinin performatifliğini arttıran bir öğeydi. Bu kısımlar görsel olarak da daha etkili ve derinlikliydi.


Atta’nın bir diğer uluslararası konuğu da Joan Miró’nun dünyasından doğan bir dans ve video-animasyon gösterisi "MiraMiro" adlı İspanyol yapımdı. Miró’nun eserlerinden yola çıkarak, canlı renkler ve geometrik şekiller ile ne kadar çok şeyin mümkün olduğunu kanıtlayan bu gösterim izleyenlerini resimlerin canlandığı hayali bir evrene doğru, keşifler ve sürprizlerle dolu bir maceraya çıkardı.


Festivalde yer alan yerli bir yapım ise Bursa Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu için Pelin Temur’un Umberto Eco’nun Üç Kozmonot adlı masalından ilhamla kaleme aldığı "Yeni Dünya: Bir Uzay Macerası" isimli oyundu. Hitap ettiği seyirci skalası biraz daha büyük olan bu oyun (altı yaş ve üzeri) hem çocuklar için insanlık tarihini ve onun teknolojiyle ilişkisini geçmişten günümüze özetliyor, hem de yetişkinler dünyasına mahsus ve de geleceğimizi tehdit eden hırsları, farklı olana karşı duyulan tahammülsüzlükleri eğlenceli bir dille eleştiriyordu. Oyun hem çocuk hem de yetişkinleri, oyuncuların başarılı fiziksel performansları ve karatahta olarak tasarlanmış sahnede tebeşirler yardımıyla yarattıkları görsellik eşliğinde, uzayın derinliklerine ve yeni gezegenlere doğru insanlığa dair keyifli ve öğretici bir yolculuğa çıkardı.

İstanbullu bebeklere, çocuklara ve meraklı yetişkinlere üç yıldır birbirinden ilginç yerli ve uluslararası yapımlar sunduğu için Atta Festival ekibine yürekten teşekkür ederiz. Önümüzdeki yıl, her sene olduğu gibi 20 Kasım’daki Dünya Çocuk Hakları Günü etrafında gerçekleşecek festivalde bir gösteriyi gözünüze kestirin ve bir bilet alın, pişman olmayacaksınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder