“orestes in mosul” başlarken, bochum schauspielhaus, 26 mayıs 2019 (fotoğraf: mehmet kerem özel)
bu sezon benim için tam bir milo rau sezonu oldu. sezon başında ve sonunda, başka sanatçıların yapıtlarını seyretmek için gittiğim şehirlerde onun yeni prömiyer yapmış birer işine denk geldim. sezon ortasında ise diğerleri gibi tesadüf olmadan, özellikle onun işlerini seyretmek üzere, bu yılki edisyonu ona ayrılmış bir festivale gittim. “milo rau sezonum”a eylül başında “le reprise” ile başladım, ocak’taki brandhaarden festivalinde dört eski tarihli işiyle devam ettim. seyrettiğim bütün bu işler hakkındaki izlenimlerimi bloguma yazmışken, mayıs sonunda bochum schauspielhaus’taki gösterimini seyrederek “milo rau sezonum”u kapattığım “orest in mossul”u yazmasam olmazdı. üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra yazıyor olmayı “milo rau yorgunu” olmaya bağlıyorum.
“orestes in mosul” (orestes musul'da) aiskhülos’un “oresteia” üçlemesinden milo rau ve oyuncu ekip tarafından uyarlanmış; bütün estetik ve dramaturjik özellikleriyle tipik bir milo rau yapıtı. “orestes in mosul” doğal olarak rau’nun geçen mayıs ayında açıkladığı ghent manifestosu kurallarının da istinasız uygulandığı bir yapım. salona girdiğimizde bizi karşılayan müzik parçası, sahnede vakit geçiren oyuncular, oyunda geçen ve görüntülerini göreceğimiz gerçek bir mekanın birebir kopyasından oluşan sahne dekoru, oyunun oyunculardan birinin bize kendisini anlatarak başlaması, canlı ve kayıt video görüntülerinin kullanılması, oyuncular arasında amatörlerin olması, çok dilli olması; bunlar rau yapıtlarının ilk elde sayılacak tipik özellikleri.
neden musul?
milo rau antik dönem atina’sı ile musul arasında paralellik kuruyor. musul’un atina bir köyken dünyanın en kalabalık ve uygarlığın beşiği şehirlerinden biri olduğu bilgisi üzerinden, nt gent’ten yanına aldığı profesyonel oyuncular ve teknik ekiple musul’u ziyaret ediyor. ekip orada vakit geçiriyor, yerel müzisyenler ve amatör oyuncularla tanışıyor, bu projede beraber çalışmaya başlıyorlar. provalar yapılıyor, aiskhülos'un “oresteia”sı kültürel, sosyal ve ekonomik özellikleriyle ırak coğrafyasının bugününe uyarlanıyor ve oyunun ilk gösterimi musul’da bir kafede gerçekleşiyor. ne yazık ki, musullu oyuncu ve müzisyenlerin çoğu, iltica ederler korkusuyla belçika/avrupa vizesi alamıyorlar ve oyunun şimdilerde avrupa şehirlerini dolaşan turnesine sadece projeksiyon görüntüleriyle katılabiliyorlar.
neden "oresteia"?
“oresteia”; "agamemnon", "sunu taşıyanlar" ve "hayırlı tanrıçalar" başlıklı oyunlardan oluşan ve bir kraliyet ailesi içindeki kan davasını anlatan bir üçlemedir.
atina kralı agamemnon, gemilerini truva’ya savaşa götürecek rüzgarın çıkması için tanrıların buyruğuyla kızı ifigenya’yı kurban etmiştir. yedi yıllık savaşı kazandıktan sonra, truvalı prenses kassandra ile atina'ya döner. karısı klyteimnestra ile sevgilisi aigisthus, kızını öldürdüğü için agamemnon’u ve kassandra’yı katlederler ve tahta geçerler. yıllar sonra agamemnon ile klyteimnestra'nın diğer iki çocuğu, elektra ile orestes babalarının intikamını alırlar, annelerini ve aigisthus'u öldürürler. kan kanı, intikam intikamı getirmiştir.
bu cinayetler arasında ahlaki olarak en çok sorgulananı (üçüncü oyunun konusu bütünüyle budur) orestes’in, onu doğuran anneyi öldürmesidir. orestes çıkarıldığı mahkemede ana katili olmakla yargılanır. orestes'in kendini savunduğu en güçlü argüman, ona bunu yapmasını tanrı apollon’un buyurmuş olmasıdır, yani orestes dine olan bağnaz inancından dolayı bu cinayeti işlemiştir. mahkemeye tanrılar apollon ve athena dahil olurlar, apollon orestes’i savunur, athena oyunu orestes'ten yana kullanır ve orestes beraat eder.
peki, rau’nun bu sefer, diğer her yapıtında olduğu gibi seyirciyi diken üstünde, ikircikli bir halde bırakarak tartışmaya açtığı konu nedir?
rau avrupa seyircisinin kültürlerinin kökeninin geldiğine inandığı, hayran olduğu, çocukluklarından itibaren masal gibi dinlediği, hatta belki de ezberlediği ve büyük ihtimalle defalarca seyrettiği bu mitolojik hikayede seyirciyi yine ters köşeye yatırır, seyirciye beklemediği yerden vurur! nasıl mı? orestes ile işid savaşçıları arasında din üzerinden paralellik kurarak. işid’liler de aynı orestes gibi din adına adam öldürüyorlardır, o zaman onları da bağışlayacak mıyız? bunun kararını verecek mahkeme üyeleri de musullulardır.
“orestes in mosul” sadece orestes-işid paralelliği üzerinden din adına öldürmek değil, orestes-pylades ilişkisi üzerinden eşcinsellik, kassandra karakteri üzerinden ötekilik, agamemnon’un ifigenya’yı kurban edişi üzerinden bir insanı boğmak gibi can alıcı konulara ve ırak ve savaş üzerinden bir çok toplumsal ve politik konulara el atıyor. ve bunların hepsini 95 dakikada yapıyor.
gösterinin içerdiği bütün bu temaların yanı sıra, ortadoğu coğrafyası bu haldeyken oraya gitmek, orada kalmak, oyun çıkarmak ve sahnelemek de ayrıca ve özellikle takdir edilesi. tabii bu durum milo rau özelinde istisnai bir durum değil, daha önce kongo’ya da gitti, rusya’da da muhalif kişiliğiyle işler yaptı hatta rusya’ya girişi yasaklı olacak kadar.
son tahlilde “orestes in mosul” milo rau’nun en etkili işlerinden biri değil kanımca, bunun nedeni de “oresteia”nın hikayesini çok basitleştirerek, günümüz orta doğu coğrafyasıyla sanki derinliğine inememiş paralellikler kurmuş olması.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder