25 Kasım 2018 Pazar
robert lepage'ın "hamlet"ten yaptığı kolaj
bir akıl hastanesi hücresinde yatan, muhtemelen şizofren bir adam ve o adamın zihninden geçenler.
adamın; zihninden geçen mekanlar hep o hücrenin bir versiyonu, zihninden geçen karakterler hep kendisinin bir versiyonu, zihninden geçen olaylar ise william shakespeare'in en tanınmış oyunlarından, kısaca "hamlet" diye bilinen "danimarka prensi hamlet'in trajedisi"nden.
adam; günümüzde yaşadığı için olayları zihninde günümüze uyarlıyor ve muhtemelen tiyatrocu olmadığı ve ruhsal bir sorunu olduğu için onları shakespeare'in yazdığı sırayla zihninden geçirmiyor, kendi kolajını yapıyor.
adam kendini büründürdüğü her karakteri, yaşadığı zamanın, yani çağımızın, uzak (televizyondan) ve yakın (mahallesinden) çevresinden tanıdığı, bildiği, gördüğü tipik figürlerle özdeşleştiriyor.
adamın zihninden geçen mekanlar kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılmış değiller, aynı bir kabus veya rüyada olduğu gibi, aynı zihinde serbestçe uçuşan düşünceler gibi birbirlerinin içine akıyorlar.
"hamlet I collage"; shakespeare'in, 14-15. yüzyıllarda geçen bir hikayeyi temel alan oyun metinlerinden esinlendiği ve 17. yüzyılın ilk yıllarında yazdığı oyunun 21. yüzyılda robert lepage tarafından; bir sürü yere dönüşen tek bir mekanda ve bir sürü (toplam 11) karaktere bürünen tek bir oyuncuyla yapılmış bir sahne uyarlaması.
oyunun hikayesi özünde; hamlet adlı kişinin, hayalet olarak karşısına çıkan babasının ona nasıl ve kimler tarafından öldürüldüğünü söylemesi üzerine, o kişilerden aldığı intikamı anlatır.
hayalet diye bir şey var mı gerçekten? belki 14.-15. yüzyıllarda veya 17. yüzyılda inanılırdı hayaletlere, peki hala inanıyor muyuz?
babasının hayaleti hamlet'in zihninin, hayalgücünün ürünü değil mi? hiç bir dayanağı olmayan, bir hayalet gibi yoktan varolan kendi şüphesinin, kendi zihninin kendisine oynadığı bir oyunun sonucundaki davranışları nedeniyle kendisiyle birlikte bir çok insanın mahvına ve acı sonuna sebep olan birisi değil mi hamlet?
bir sürü "hamlet" uyarlaması seyrettim/k, tek kişilik "hamlet" uyarlamaları seyrettim/k. sanırım "hamlet"i bu biçimde uyarlayan daha önce çıkmadı; hamlet'in hikayesini, hücresindeki bir köşeye kıvrılmış bir şizofrenin zihninden bakarak, onun sanrıları yoluyla anlatan.
shakespeare'in oyunlarını (ve diğer klasik metinleri); oyunlardaki olayların geçtiği zamanlardan farklı zamanlara, örneğin günümüze, geçtiği yerlerden farklı yerlere, örneğin tanıdık coğrafyalara uyarlamak tiyatro ve sinema yönetmenleri tarafından yıllardır uygulanan bir yöntem.
özünde tiyatro, sahnede "gerçek"leşenlerin seyirci tarafından -mış gibi olduğunun kabulü, yani oyuncular ile seyirciler arasında imzalanmış karşılıklı bir anlaşma üzerine kurulu bir sanat olsa da; eski tarihli metinler söz konusu olduğunda o metinlerdeki çoğu repliği, kişi ve yer ismini değiştirmeden başka zamana/yere alan uyarlamaların -mış gibiliği daha iğreti değil mi; yani -mış gibi yapmanın çifte kavrulmuş hali? tabii bir kere -mış gibiliği kabul ettikten sonra onun katmerlenmesinin önemi kalır mı diye de sorulabilir.
bence robert lepage hem uyarladığı metnin hikayesini oluşturan/başlatan/kuran temel duruma, hikayenin özüne, ana fikrine sadık kalıyor, hem de hiç iğreti olmadan onu sahnelediği yapımın gösterim yaptığı zamana ve yere taşıyor. bence bu kadar zekice olunamazdı.
"hamlet I collage"ının biçimine gelirsem;
lepage o tek oyuncuyu havada asılı duran, x-y-z koordinatlarında üç yüzeyi bırakılmış yarım bir kübün içine yerleştirmiş ("delilik" olarak tarif edeceğim sahne tasarımı carl fillion'a ait). yarım küp yavaşça dönüyor; aynı bir rüya tekinsizliğinde.
zemin, tavan ve duvar olarak tanımlanabilecek yüzeyler kübün her hareketinde değişiyorlar, dolayısıyla zemini, duvarı ve tavanı tanımlamak imkansızlaşıyor; aynı, bir rüyada veya zihnimizde kurduğumuz hayali mekandaki koordinatların serbestleşmesi gibi.
lepage yarım kübün yüzeylerine projeksiyonla görüntüler yansıtıyor. bunlar; hikayenin geçtiği farklı yerleri temsil eden görüntüler olduğu gibi, oyuncunun canlı veya önceden kaydedilmiş büyük boy görüntüleri de olabiliyor.
lepage her sahnede yüzeylerde farklı büyüklükte farklı konumlarda delikler açıyor; bunlar kah kapı, kah pencere, kah mezar çukuru (alttan yukarı, yani çukurun dibinden/içinden yukarı doğru bakılan!), kah salon tavanı, kah kale burcu merdiven boşluğu oluyor.
lepage bu deliklerden objeler ve eşyalar çıkartıyor; mum, kitap, çekmece, kontrol masası, lavabo..
lepage bazen yarım kübün sınırlarını ve sahne zeminini kullanıyor; kübün üstüne, yanına, altına konumlandırıyor o tek oyuncuyu. bazen küp hareket ederken de bunu yapıyor. oyuncu her an tekinsiz bir durumda. hiç bir anda ayaklarının altında sağlam bir zemin yok. aynı, rüyalarda veya zihindeki hayali mekanlarda olduğu gibi.
lepage bütün bunları yaparken, evet bir yandan gösterinin iksv tarafından üzerine basa basa reklamı yapıldığı üzere bir "multimedya dehası" olarak harikalar yaratıyor, ancak yapımın özüne baktığınızda sahnede esas tıkır tıkır işleyen mekanik bir düzen var. lepage makinaları seviyor; az çok her işinde sahnede mutlaka bir harikalar makinası yer alıyor; yani lepage'ın zanaatkarane bir tarafı var es geçilmemesi gereken. aslında lepage bu anlamda antik yunan'dan rönesans ve baroğa uzanan sahne mekaniği geleneğinin günümüzdeki temsilcisi.
hayalet sahnesi, ophelia’nın intihar sahnesi, polonius’un eski doğu bloku ülkelerinde insanları gözetleyen gizli polislerin şefi gibi kontrol odasında olduğu sahne ve öldürülme sahnesi, mezarlık sahnesi, hamlet ile rosencrantz ve guildenstern’in karşılaştığı ilk sahne, kafatası yorick'in bir röntgen levhası olarak nesneleşmesi, hamlet’in ingiltere'ye yollanacağını öğrendiği kral ile yemek sahnesi; lepage her birini akıldan çıkmayacak güzellikte tasarlanmış.
lepage iki sahnede o tek oyuncuyu yarım kübün tam ortasındaki boşlukta konumlandırıyor; ayaklarının altından bütünüyle zemini çekip alıyor. dolayısıyla lepage'ın oyuncusu sadece üstün oyunculuk kabiliyetine değil, akrobatik hünere de sahip olmalı ve bunları gösterebilmeli. lepage'ın oyuncusu bir karakterden diğerine bazen anlık mimik bazense anlık aksesuar yardımlı değişimlerle dönüşebilmeli.
yıllar önce danimarka'da, sahneye koymanın yanısıra bizzat oynadığı bu yapımı moskova uluslar tiyatrosu için yeniden ele aldığında lepage'ın elinde usta bir oyuncu var: bu sene festivalin onur ödülünü de alan evgeny mironov. mironov sahnede harikalar yaratıyor; bir bukalemun gibi rolden role geçiyor, bir akrobat gibi rahat ve esnek, oyunun sıkı hareket matematiğini bir an olsun aksatmıyor.
oyunun rüya/zihiniçi atmosferini oluşturan bütün özellikleri, yani; yavaş ritmi, kübün yüzeylerinin bir yerden diğerine geçerkenki bulanık görselliği (enfes video görüntüleri lionel arnould'a ait), her karakter için mironov'un mikrofon sesiyle oynanmış olması ve müzik (ses tasarımı ve hipnotik müzik josuė beaucage'a ait) bana aleksander sokurov’un “anne ve oğul”, “baba ve oğul” ve "alexandra" filmlerinin atmosferini çağrıştırdı. tabii bunda rusça duymanın da etkisi var hiç kuşkusuz.
robert lepage kendi topluluğu ex machina'nın bir yapımı "needles and opium" ile iki yıl önce festival programındaydı, biletleri satışa çıkmıştı. o dönemde türkiye'nin içinde bulunduğu tehlikeli ortam nedeniyle oyuncular gelmek istemedikleri için gösterimler iptal oldu. iksv tiyatro festivali iki yıl sonra, sahne tasarımı olarak o yapıma çok benzeyen başka bir lepage işini istanbul seyircisinin karşısına çıkardı.
yurtdışında üç farklı yapıtını seyrettiğim ve günümüzün en önemli tiyatrocularından biri olduğunu düşündüğüm robert lepage'ı ve sanatını istanbullularla tanıştırdığı için festival direktörü leman yılmaz'a ve tüm ekibe yürekten teşekkürler.
son bir not da iksv'ye:
internette küçük bir araştırma yapınca, bu yapımın rusya dışında sadece singapur'a turne yaptığını öğrendim. keşke istanbul tiyatro festivali'nde dili ingilizce olmayan yabancı oyunlara sadece türkçe değil ingilizce de üst/yanyazı konulsa. amsterdam'ın ünlü holland festival'de böyle mesela; felemenkçe dışında ingilizce üstyazı var. bu sayede festivale hem yurtdışından özel olarak hem de o sırada şehirde bulunan turistler seyirci olarak çekilebiliyor. en basitinden bu rusça oyuna istanbul'daki bir çok yabancı konsolosluk ve okul çalışanı gelememiştir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder