10 Kasım 2018 Cumartesi

bir absürdlük harikası: "anons"


"anons" bir kara film gibi başlıyor; bir tek siyah-beyaz değil. filme konusunu okumadan gittiğim için, hele de ilk on dakikasındaki gelişmelerden sonra, tekinsiz ve sıkı bir dedektiflik/suç öyküsü seyredeceğimi zannederek keyifleniyorum.

film 15. dakikadan sonra esas hikayesini/derdini açık ediyor. doğrusu o hikaye de çok keyif veriyor bana; gülmekten ölüyorum. evet, adeta coen kardeşler ile kaurismaki filmlerinden çıkmış ve istanbul'da buluşmuş garip ama aynı zamanda da her an karşımıza çıkabilecek doğallıkta karakterler ve absürd olduğu kadar olağan da olabilecek durumlar var karşımda. çapsız ve beceriksiz protagonistlerin amaçlarına odaklanmış kararlı halleri, içine düştükleri veya bulundukları durumların absürdlüğünü yaratıyor.

müthiş bir türkiye fotoğrafı çekilmiş "anons"ta; film 1960'larda geçse de türkiye'nin bugününü de ortaya seriyor, çünkü türkiye toplumunun çeşitli katmalarından insanları konu ediyor. ilk 15 dakikasından sonraki her bir sekans (olayı, durumu, replikleri, oyunculukları, prodüksiyon kalemleri ve kadrajıyla) unutulacak gibi değil. hastane sekansı mı dersiniz, kayıt stüdyosu sekansı mı, radyoevi'ndeki sahne mi, yaşlı adamın evindeki mi, yoksa fırıncı kamyoneti içinde geçen bütün kısımlar mı; herbiri birbirinden şahane!

bence filmin bütün kalemleri çok çok iyi; oyunculuklar, senaryo, dönem filmi çekmenin neredeyse imkansız olduğu bir ülkede/şehirde üstesinden gelinen sanat yönetimi, ışık ve görüntü yönetimleri. bütün bunları çok ustaca yöneten ve ercan kesal'la senaryoyu yazmış olan mahmut fazıl coşkun birinci sınıf bir iş çıkarmış. venedik'ten aldığı jüri özel ödülününün çok daha iyilerini hak ediyor bence.

 "anons" bir kaç haftadır vizyonda. ben çok geç seyrettim, siz bitmeden yakalayın sinemalarda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder