3 Ağustos 2014 Pazar

bütün duyulara hitap eden bir tiyatro deneyimi




paris merkezden 1 numaralı metro hattına binip en son durakta iniyorsunuz; durağın adı château de vincennes. paris'in "entel" parkı parc floral'in ya içinden geçerek ya da kenarındaki yolu takip ederek, tempolu yürüşle 15 dakika sonra binanın kapısındasınız. 
metro durağından yarım saatte bir otobüs de kalkıyor. ister yürüyerek ister taşıtla, oyun başlamadan birbuçuk saat kadar önce mekanda olmak iyidir. 




biletiniz yoksa, bekleme listesine adınızı yazabilirsiniz. bu durumdaki konuklar için özel bir mekan ayrılmış; kapısında "bekleme listesi" tabelası var, içerisi çehov oyunu atmosferinde..
biletiz varsa; önce, fnac’tan aldığınız numarasız bileti gişede orijinaliyle değiştirmelisiniz. yeni biletin üzerinde kare bir alan boş bırakılmış. eğer hava iyiyse dışarıda, değilse kapıdan girdikten sonra içeride, panolara yerleştirilmiş seyirci tribünlerinin büyük boy planları üzerinde istediğiniz koltuğu seçip, üzerinde numaranın yazdığı yapışkanlı kırmızı renkli kağıdı panodan çekip alarak biletinizin üzerindeki boş kare alana yapıştırıyorsunuz.



  

kapılar oyundan bir saat önce açılıyor. çok önceden, kapıda uzun bir kuyruk oluşuyor. tam bir saat kala, kapıya içeriden üç kere kallavice vuruluyor: tok! tok! tok! ve kapı dışarı doğru açılıyor. kapıyı açan kişi 50. yılını kutlayan topluluğun 75 yaşındaki kurucusu. teker teker herkese, gözlerinin içine baka baka “merhaba, hoş geldiniz” diyerek biletleri kesiyor. 




girdiğiniz ilk mekan bir nevi fuaye; kocaman, geniş, ferah bir mekan. bir kenara upuzun bir bar konumlanmış; arkasında 8-10 görevli; tek sayfalık menüden seçilenleri servis ediyor. 
menü basit; bir ana yemek (bir gün et, diğer gün tavuk; ikisi de "ingiliz usulü"), salata, iki çeşit tatlı, şarap, bira, tarçınlı limonata. 
oyun shakespeare’den olduğu için olsa gerek, menü genellikle ingilizce yazılmış. biranın adı “witches' beer” (cadının birası); macbeth’in cadılarına selam olsun. tatlılardan birinin adı “neige caledonian” (kuzey iskoçya karı); macbeth’in topraklarına selam olsun..
 
fuayenin bir köşesinde kitap-broşür-cd-dvd-poster satılıyor. başka bir köşede renkli kıyafetler içinde, “çikolata renkli” bir kadın serin içeçekler satıyor. bir kenara langırt yerleştirilmiş, başında bir kaç kişi oyuna tutulmuş bile; futbol kupası zamanı olduğu için mi acaba. başka bir köşede ise kullandığınız kirli tabak-çanak-bardağı görevlilere geri veriyorsunuz. 





burada gelenek o ki; oyundan önce, arada veya sonra bu mekanda oturup, cüzi fiyatlara self-servis satılan yemek ve içeçekleri tüketirken sohbet edebilirsiniz. 
mekana çeşitli boy ve boyutta, hepsi ahşap masalar, sandalyeler, banklar yerleştirilmiş; yuvarlakları, uzun dikdörtgenleri, kareleri, çocuklar için alçakları, uzun boylular için yüksekleri.. her masaya, mekanın değişik yerlerine büyüklü küçüklü çiçek düzenlemeleri, mumlar konulmuş. 
mekanda müzik çalmıyor, sadece kuş cıvıltıları duyuluyor.. 







fuayenin dört bir duvarı fresklerle süslenmiş. mekana girer girmez tam karşınızda kocaman bir shakespeare portresi sizi karşılıyor; etrafı shakespeare dönemini anlatan resimlerle süslenmiş. 
diğer duvarlarda ise; çeşitli ülkelerde sahnelenmiş macbeth oyunlarının, çekilmiş macbeth filmlerinin afişleri büyük boyutlarda resmedilmiş. 
duvarların dekoru sahnelenen oyuna göre değişiyormuş. örneğin, yıllar önce sahnelenen yunan tragedyaları sırasında, şimdi shakespeare'in bir tanrı gibi bizi süzdüğü büyük duvarda ege haritası çiziliymiş. 

buraya vaktinde gelip; kuyruk-sıra nedir bilmeyen, herkesin nazikce birbirine omuz atarak öne geçmeye çalıştığı bar önü kalabalığını sağsalim alt edip, yiyecek bir şeyler alabilseniz de; bu sefer, bardaki kalabalığın eş-dostunun tuttuğu masa-sandalyelerden boş olanını bulmak için mekanda bayağı bir dolaşmanız gerekebiliyor.. 











kuş cıvıltılarının, masadaki güllerin, sohbetin ve yemeğin, kısaca “atmosferin” keyfine vararak yemeğinizi yedikten sonra sizi başka bir sürpriz bekliyor: o sırada fuayenin yanındaki mekanın kapıları açılmış, bir şeyler atıştırmayı oyun arasına bırakanlar çoktan bu mekana girmişler bile. 

burası iki bölümden oluşuyor; ön mekan ve gerisinde seyirci tribünleri ile sahne. sürpriz ise; seyirci tribünlerinin altına yerleştirilmiş olan kulis. kulisin ön mekana bakan tarafı, üzerine farklı boyutlarda ve yüksekliklerde pencere delikleri açılmış beyaz bir perde ile örtülmüş. deliklerden içeri baktığınızda 40 kişilik oyuncu kadrosunun kulisini görüyorsunuz; giyinmelerini, makyaj yapmalarını, oyuna hazırlanmalarını, bir duvar boyuna sıralanmış kostümleri izleyebiliyorsunuz..





oyun vakti yaklaştığında, yerinize oturmadan önce tuvalete gitmek iyi olabilir; çünkü seyredeceğiniz oyun, aralı da olsa 4 saat sürecektir. tuvalette ise sizi bir başka sürpriz karşılar: "toilet a la turque"!

karnınız doymuş ve bütün duyularınız tetiklenmiş halde, artık oyunu izlemeye hazırsınızdır. seyirci tribünlerindeki yerinize geçip, bir an önce perdenin inmesini beklemek kalır geriye..




mekanın adı: cartoucherie. 50.yılını kutlayan topluluğun adı: theater du soleil. topluluğun 75 yaşındaki kurucusu ariane mnouchkine.
topluluk "macbeth"i shakespeare'in 450. doğum yıldönümü olan 23 nisan 2014'de sahnelemeye başladı ve 13 temmuz'a kadar 64 kere oynayarak 32444 seyirciye ulaştı. "macbeth" cartoucherie'de 8 ekim'de yeniden sahnelenmeye başlayacak ve maraton mart 2015'in sonuna kadar devam edecek; ve ondan sonra dünya turnesine çıkacak.

cartoucherie deneyimi tamam da, theatre du soleil'in "macbeth"i nasıldı diye soruyorsanız; o da bir sonraki yazıya.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder