1 Şubat 2012 Çarşamba

"artist"in artistik değeri


"artist" ilk 5 dakikası, ortasına gelmeden önceki bir rüya sahnesi ve son 5 dakikası dışında hiç bir orjinalitesi olmayan bir film; tek sempatik yanı sessiz filmleri yad etmesi, o kadar. belki biraz da, başrol oyuncularından rol çalan köpek.

...

[uyarı: yazının devamı filmin sonunu değilse de başını ele vermektedir.]

"artist başladı, ilk dakikalar; tüylerim adeta diken diken oldu, bir başlangıç bu kadar sürprizli, bu kadar bilmeceli; bu kadar "virajlı" mı olur:

ilk önce: siyah beyaz, sessiz bir film seyretmeye başlarız.
ardından, aslında bu filmin büyük bir sinema salonunda, orkestranın bangır bangır çaldığı canlı müzik eşliğinde oynatıldığını görürüz; şaşırız.
görüntü hala siyah beyazdır; bir kere daha şaşırırız.
salondaki müziğin sesinden dolayı seyircilerin filmdeki sahnelere gülmeleri veya hayretleri bizim seyrettiğimiz filmin içinde duyulmaz.
arada, sinemada oynayan filmin ara yazılarını görürüz.
sonra kamera sinema perdesinin arkasını gösterir: filmin oyuncuları, yapımcısı, yönetmeni salondaki gala gösteriminin bitmesini bekliyorlardır. film, perdenin diğer tarafında oynadığından, salondaki seyircileri rahatsız etmemek için sessiz kaldıklarını ve bu yüzden kısa kısa birbirleriyle işaret diliyle anlaştıklarını düşünürüz.
kamera bir süre onlarla birlikte perdenin arkasında kalır. filmin bittiğini tersten/arkadan görünen "the end" yazısından anlırız. orkestranın müziği de biter; sessizlik olur.
kamera yapımcı ve oyuncu ekibine zum yapar: önce kısa bir süre beklenti içinde kalırlar ve sonra birden sevinip birbirlerini kutlamaya başlarlar.
bir kere daha şaşırır, ne olduğunu anlamayız; ta ki kamera sinema salonunu gösterene kadar: meğer sinemadaki bütün seyirciler filmi alkışlamaktadırlar. ama: biz onların seslerini duyamamaktayızdır! yine şaşırırız.
ve ancak o zaman farkına varırız ki, seyrettiğimiz film aslında bir "sessiz film"dir!

nasıl! "bu ne açılış sekansıdır!" dedirtecek kadar mükemmel, değil mi!

ya sonrası?
"nasıl devam edecek?" beklentisi artıyor.

maalesef, hemen sonraki sahne ve ardından gelen 10 dakikada anlaşılıyor ki, "artist" gittikçe biteviyeleşecek; ilk dakikaların zeki buluşu yenileriyle zenginleşmeyecek.
hatta; baştaki "film içinde film"in ara yazıları ile bizim seyrettiğimiz filmin (artist'in) ara yazıları için aynı formatın kullanılmasına; müziğin "film içinde filmler" ile esas film arasında fark gözetmeksizin tek elden çıkmasına kadar giden bir özensizliğe varacak.

...

mel brooks'un 1976 yapımı "silent movie"si fransız filmi olmadığı için mi oscar'a aday olacak kadar "ses" getirmemişti; herhalde!

tabii bir de, amerika'daki dağımtıcısının harvey weinstein olmamasının da epey etkisi vardır.
anakronizmaya düşmemem lazım: geçenlerde dağıtılan altın küre'de kendisine takınılan lakaplarla "the punisher", "the boss" ve hatta "god" harvey 1976'da daha bu işler için pek tıfıldı.
neyse...

...

toparlarsam:
bu sene sinemanın ilk yıllarına nur yağdı; scorsese'nin "hugo"sundan sonra hazanavicius'un "artist"i de sinemanın ilk yaratıcılarına hoş bir saygı duruşunda bulundu.
herhalde "akademi" de bu iki filmi ödülsüz bırakmayacaktır.

2012 oscarları, sinemanın sessiz yıllarını yad eden filmlerde oynayan "rakip" köpeklerle hatırda kalacak...

4 yorum:

  1. Bir çok güzel film dağıtımcılar ya da ana akıma yçn veren parababaları yüüznden gözardı edilip bazıları ön plana çıkarılıyor. Artist öne sürüldü o izlenecek. Kıyıda kenarda kalan belki de daha iyi filmler malesef hep olacak.

    YanıtlaSil
  2. sevgili danzon, nihayet blogunu okuyabiliyorum. bu arada doğumgününü kaçırmışım. ist da olsaydık kızımla bir pasta yapardık sana :) yeni yaşın sağlık ve huzur içinde geçsin!

    YanıtlaSil
  3. güzel dilekleriniz ve içtenliğiniz için teşekkür ederim..

    kızınızla yaptığınız pasta ve kurabiyeleri blogunuzdan takip ediyorum; yaratıcı tasarımları kadar lezzetlidirler eminim...

    YanıtlaSil