18 Eylül 2010 Cumartesi

dansplatformistanbul'da vitrindekiler


dün akşam biraz daha barizdi, kendin çal kendin söyle muhabbeti; o kadar bizbizeyiz ki, program başlamadan önce karanlıkta biri öksürüyor, sonra bir diğeri, sonrakilerse güya espri mahiyetinde numaradan öksürüyorlar ve ardından gülüşmeler; ne "mutlu" bir dans camiasıyız, ve "eğlenme" tarzımız ne kadar spontane!
kendin çal kendin söyle; eh, sonunda da kendin alkışlıyorsun zaten; kendi kendini! herkes birbirinin arkadaşı, uzak yakın tanıdık, aşina; zaten bir avuç insan; sondaki "bravoo"ların, bitmesin diye uğraşılan alkışların kıymeti???

neyse ki dün akşam danslab akşamı kadar uzuuun sürmedi. yine de ilk yapıt, handan ergiydiren'in "keşke bir masada oturabilseydik"i bana hiç bitmeyecekmiş gibi geldi; neden bu kadar zorlanıyor, her akla gelen şey içinde olsun isteniyor, neden "ağır" olmak isteniyor??? güçlü bir yapıtın illa da "çok şey"den bahsetmesi gerekmez ki!
"less is more" diye bir motto var; tamam, mimari için söylenmiş ancak sanatın her dalına uygulamak mümkün; tek ve vurucu bir fikri sonuna kadar götürmek; o da olsun, bu da olsun, buna da kıyamam, o da kalsın dememek.
tabii, eğer vurucu tek bir fikriniz varsa!!!
aslında ergiydiren'in çalışmasında çok hoş koreografik ve teatral fikirler vardı, ama bunlar bütün içinde kayboldular, dağıldılar, anlamlarını yitirdiler gibi.
yoksa bu aralar ben mi kolay sıkılıyorum, kolay dağılıyorum...

alper marangoz'un "normal"i ise, evet belki biraz demode idi, ama yine de şu iki akşamdır seyrettiğim en seyredilebilir, kompakt ve kısa yapıttı.
tekniği ve komposizyonu güçlü, ışık tasarımı başarılı, crr'nin sahnesini ve boşluğunu dengeli kullanan; herşeyden önemlisi de fikrini dağıtmadan, zorlamadan, "sarkıtmadan" derli toplu anlatan bir çalışmaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder