13 Ocak 2010 Çarşamba

ustalardan ve gençlerden vasat ürünler

2010'nun ilk 10 günü, izlediğim bir kaç film ve tiyatro açısından pek parlak başlamadı. iki oyun: "kraliçe lear" ve "pornografi", iki film: "soul kitchen" (aşka ruhunu kat) ve "los abrazos rotos"(kırık kucaklaşmalar).

kraliçe lear:
yıldız kenter'i (her ne kadar kendisi haklı olarak yaşıyla değerlendirmek/gündemde olmak istemese de) "hala" sahnede seyretmek büyük bir ayrıcalık. yılların deneyimiyle yine döktürüyor. ancak, bence, oyunun dramatik yapısı oldukça gevşek ve yıldız kenter'in karşısında oynayan genç oyuncu, gençliğinin barındırması gereken enerji ve karizmadan yoksundu. dolayısıyla "kraliçe lear" sırf yıldız kenter'i seyretme hazzı için çekilebilecek bir kahır.

pornografi:
dot'un mars'daki uydusunda sahnelenen simon stephens'in 2008 tarihli "pornografi" oyunu, hatice aslan ve ipek bilgin gibi okkalı oyuncularına rağmen, dot'un geçen seneki destansı projesinden sonra benim için büyük bir hayalkırıklığı oldu. belki önce bunu görmüş olsaydım, beğenebilirdim, ancak "vur/yağmala/yeniden"den sonra gereksiz bir tekrar gibi geldi oyun bana. "pornografi", tek mekanı paylaşan, birbirinden bağımsız protagonistlerin hikayelerinin arka arkaya getirilmesiyle oluşturulmuş parçalı yapısıyla had safhada bildik, giderek sıkıcıydı.

"soul kitchen" (aşka ruhunu kat) :
herkes hemfikir, "soul kitchen" fatih akın'ın en iyi filmlerinden biri değil; ama bence en kötü filmi! "kendini iyi hisset filmi" desen, daha iyilerini seyrettik [hatta akın'ın kendisinden bile: "im juli" (temmuzda)], "yemek filmi" desen, onun da onlarca iyisi var sinemada, yakın uzak tarihli.
peki ne var ortada? hamburglu kafadaşlar biraraya gelmişler ve dertsiz tasasız bir film çekmişler; belli ki çok uğraşılmış ama fim oldukça yalapşap, bol çapaklı, kaba saba ve "baştan savma" duruyor!
tesadüf bu ya, gittiğim seansta hemen arkamdaki iki sırayı alman gençler doldurdu, salonun arkasında türkler vardı. bütün film boyunca almanlar pek eğlendiler, pek bir tepki verdiler filmde olanlara. türkler ise bir iki istisna hariç sessizdiler. filmde ne zaman "çıkıkçı kemal" lafı telaffuz edildi ve ardından uğur yücel'in o kısacık ama mükemmel sahnesi geldi, bu sefer türkler kahkahadan öldüler, almanlar suspus!
filmin en yaratıcı sahnesi bitiş jeneriği idi; 70'li yılların grafik tasarımları tarzında hazırlanmış küçük bir görsel şölen.

"los abrazos rotos" (kırık kucaklaşmalar):
yıllardır ilk defa bir pedro almodovar filminde sıkıntıdan patladım, ki bu filmi merak ve heyecanla bekliyordum. hoş, ustada bir değişiklik yok, aynı rengarenk dekorlar, iglesias'ın aynı yumuşak tempolu müzikleri, oyuncularda aynı abartılı jestler, aynı çetrefilli hikaye anlatımı, ancak bu sefer hikayenin gelişimi ve kurgusu bayağı zorlama geldi bana. neticesinde elle tutulur bir şey, bir duygu, bir fikir çıksa canım yanmayacak; hiçbiri yoktu!
penelope cruz ise seviye olarak ne sophia loren, ne audrey hepburn ne de romy schneider; maalesef bu filmde hakkıyla penelope cruz olmasına da izin verilmemiş!

2 yorum:

  1. Geri dönmüşsünüz:), şikâyetçiyiz çok ara veriyorsunuz yazılarınıza.

    Pornografi’yi izlerken ben de çok sıkıldım. Konu, oyunculuk, mekân kendilerinin kötü bir taklidi gibiydi. Ayrıca biz koca G-Mall’da (gittiğimiz gün nerede ise kar yağacaktı, çok soğuktu) sigara içmek için dışarı çıkarken, onların küçücük sahnede, hem sigara hem de bira içmelerine ayrıca içerledim. Oyun biraz daha uzasaydı, o beyaz koltuğa oturup bir sigara yakacaktım ve Coldplay (severim ama) harici bir parça dinletecektim. Sanırım performansım onlarınki kadar anlamlı olurdu.

    Almodovar filminden ise çok umutluydum, umarım ben severim.

    YanıtlaSil
  2. arayı açmamaya gayret ederim, yeter ki seyrettiklerim beni heyecanlandırsın.

    YanıtlaSil