16 Ocak 2011 Pazar

yeni mekanda yüzyıllık hikaye: mekan artı'da "kök"


bu akşam tek seyircileriydim, beni geri çevirmediler. oyunun yaratıcı ekibi ve mekanın gönüllü çalışanlarıydı diğer seyirciler.

istanbul'un en yeni gösteri sanatları mekanı mekan artı'ya gittim bu akşam ilk defa. açılalı iki ay kadar olmuştu, hep aklımdaydı, ancak fırsat yaratabildim. ilk ziyaret için onların bir oyununu seçtim: tiyatro artı'dan "kök".

ocak ayı mekan artı'da dopdolu; merak ettiğim bir sürü başka yapıma ev sahipliği yapıyor. anlaşılan, daha çok fırsatlar yaratmam lazım...

...

mekan artı, harbiye'nin arka sokaklarından birinde, "otomobil garajından sanat alanına dönüştürülmüş" bir mekan. tiyatro artı'nın yeni oyunu "kök", yapının eski sahiplerinden yorgo'nun ve 1923 türk-yunan mübadelesinde göçe zorlanmış iki milyon insanın anısına hazırlanmış.

"kök" yaklaşık bir saat sürüyor. sahnenin en gerisinde; akordeon, gitar ve kadın vokalden oluşan üç kişilik orkestranın (aydın çıracıoğlu, ali yağız şen, melike şahin) çaldığı rembetikolar oyunun hem altlığını hem izleğini oluşturuyor; aynı costas ferris'in "rembetiko" filminde müziğin başrolde olması gibi.

oyunda farklı anlatım teknikleri kullanılmış. hemen başında koreografik anlatım öne çıkarken, devamında belgesel tekniği ağırlık kazanıyor. ikisi kadın ikisi erkek dört oyuncu (berrin karabaş, candaş çetinkaya, melis avçil, murat baykan), ikisi yunan ikisi türk birer göçmen ile özdeşleşip onların hikayelerini birinci ağızdan anlatıyorlar. aralarda dış ses mübadele kanunundan bölümler okuyor. ayrıca oyun boyunca, başta olduğu kadar yoğun olmasa da, minimal hareket düzeni, hikaye edileni beden diline çeviriyor.


ağır ve yavaş ilerleyen, acı ve hüzün dolu bir oyun "kök".
tutku yerine hüzün, isyan yerine kabullenme var.
oyunu kuran ögeleri (metni, müziği, sahne tasarımını) birleştiren kavram olarak "deniz" öne çıkıyor.

sahne tasarımı basit ve tek bir malzemeden oluşturulmuş: şeffaf naylon branda.
zeminin bütününü kaplayan bu malzeme oyunun başında deniz/su efektinin yaratılmasını sağladığı gibi, oyun boyunca mezar, bohça, giysi gibi farklı amaçlarla da kullanılıyor. sonunda ise!..
sonunda aldığı hali açıklamayacağım, zira o kadar etkileyici ki bizzat seyretmek lazım. öyle sanki abartılı ve şaşalı bir son varmış gibi yanlış bir izlenim uyandırmak istemem; tam tersine, basit ama anafikri tam 12den vuran bir mizansenle bitiyor "kök". tüyleriniz diken diken oluyor!

son tahlilde: oyun keşke 45-50 dakikaya düşürülseymiş diye geçirdim içimden. özellikle müzik kısımlarından bazıları, hele de oyuncuların karanlıkta yerde oturup bitmesini bekledikleri parçalar çıkarılabilirdi . evet müzikler çok anlamlı, çok güzel ve çok da güzel icra ediliyorlar ama bu kadar çok olmaları gerekmiyor; hele de oyunun hantallaşmasına neden oluyorlarsa.

...

bu topraklarda yüzyıllar boyu kardeşçe birlikte yaşamış halklardan yunanlar ile türkleri konu, müziklerini konuk eden oyundan ve, bu oyunu ve mekanı yaratan aydınlık ve güleryüzlü ekipten ayrılıp, kapıdan hemen sokağa çıktığımda yolun ortasına park etmiş; arka camına kocaman bir osmanlı tuğrası yapıştırılmış, içinde bangır bangır serdar ortaç çalan beyaz bir arabayla burun buruna geldim. park etmeye çalışıyordu.
tamam, "kök" de acı gerçekler üzerineydi ama günümüz türkiyesi'nin "gerçeklerine" bu kadar çabuk dönmesem de olurdu! rembetikolar kulaklarımı biraz daha okşayabilselerdi keşke...

...

ufuk tan altunkaya'nın konseptini, metnini, kurgusunu oluşturup yönettiği "kök" önümüzdeki cumartesi akşamı tekrar mekan artı'da.
genç, hevesli, üretken ve güleryüzlü tiyatro artı ekibini desteklemek lazım!

2 yorum:

  1. Tek başına seyirci olmak da zor olsa gerek.

    Ben yapamazdım sanırım.

    YanıtlaSil
  2. mekan acemiliğinden ben bir de en öne oturdum, iyice tek başıma kaldım!
    oyun sırasındaki karanlıklardan birinde arka sıraya geçsem mi diye düşündüm hatta; dikkat dağıtmamak için yapamadım.

    sinemada tek başıma film seyretmişliğim çoktu da, tek başıma tiyatro ilk defa başıma geldi.
    zor olmasına zordu ama güzeldi de. en güzel tarafı ise; hışırdayan, konuşan, pet şişeden su içen, cep telefonundan mesaj atanların olmamasıydı :)

    YanıtlaSil