18 Ocak 2011 Salı

kendimden utandım!


o ne çoşkuydu öyle! taştı çağlaya çağlaya!
ve ben ne cahilmişim; bu topraklarda 40 yılım geçmiş, haberim yok şiirlerinden bedri rahmi'nin! ayıp bana!!! sadece ressamlığı, yazmacılığı bildiğim...
hele de, kürsüdeki hocamdan defalarca ezbere dinlemişken "karadut" şiirini. onun olduğunu fark etmeden...
meğer "yiğidim aslanım" da bedri rahmi'ninmiş. sadece zülfü livaneli'nin içli bestesi olarak söylediğim...
ve daha bir sürü birbirinden etkileyici, çoşkulu, hayatın taa içinden, dolu dolu, hayatla dopdolu, kanlı canlı şiir...

tilbe saran, hakan gerçek, metin belgin ve bülent emin yarar ne güzel okudular, anlatamam. şiirleri bir de önceden biliyor olsaydım, herhalde kanatlanır uçardım!
ilk onbeş-yirmi dakikadan sonra seyirciler de dahil oldu birbirinden çoşkulu seslendirilen şiirlerden taşan enerjiye; her birinin ardından alkışlar, bravolar yükseldi...
zafer erdaş adlı, önceden tanımadığım ama bağlamasını çalmaya, türküsünü söylemeye başlayınca, tok ve doygun sesine vurulduğum bir de müzisyen eşlik etti onlara.
unutulmaz bir geceydi!

atilla birkiye'nin hazırladığı şiir akşamının sahne uyarlamasını yapan mehmet birkiye bu sefer birinci sınıf bir iş çıkarmıştı. birkiye, modern bir yaklaşımla bedri rahmi'nin çok yönlülüğü sahneye taşıdı.
karanlık sahneye yerleştirilmiş beş dikey perdenin önünde beş figür vardı. perdelere arkadan bedri rahmi'nin fotoğrafları ve resimleri yansıtılıyor, önlerinde ise bir-iki eşyayla bedri rahmi'nin farklı yönleri anlatılıyordu: dönen sehpa üzerinde kil hamuruyla heykeltraşlığı (hakan gerçek), şövalyeyle ressamlığı (metin belgin), çekmeceli kalın bir masayla yazarlığı (bülent emin yarar)... belki de şiirlerinde ve resimlerindeki kadın figürlerini betimleyen tilbe saran... sanatının folklorik altyapısını vurgulayan türkülerle zafer erdaş...

doruk noktaları birbiriyle yarışan, çoşkunun hiç tükenmediği; bu topraklarda yaşıyor olmaktan; bu şairle ve onun şiirlerini seslendiren bu sanatçılarla aynı havayı soluyor olmaktan insanı gurur duyduran bir akşamdı.

2 yorum:

  1. Siz bir de o Karadut'u kimin için yazdığını bilseydiniz...Ben öğrendiğimde biraz küsmüştüm Bedri Rahmi'ye...Hatta eşinden bile daha çok kırılmıştım sanırım konuyu abartıp ve günlerce herkese anlatıp durmuştum. Ama derin bir aşkla yazıldığı ve çok güzel olduğu gerçeğini değiştirmiyor bu... O kadar derin ki yıllar sonra bir dost meclisinde gözyaşları içinde tekrar okununca bıçak kemiğe dayanıyor...

    YanıtlaSil
  2. siz yazınca merak edip araştırdım "karadut"un hikayesini. evet, bayağı burukmuş. ama işte, sanatçılar deli dolu, dizginsiz yaşıyorlar hayatı, di mi! hele bir de aşk girince sahneye!
    anlaşılan bedri rahmi'nin eşi, adına yaraşır bir insammış; erenmiş!

    YanıtlaSil