5 Ocak 2011 Çarşamba

kapkara erkekler dünyasında pişen "kebap"



“kebap”ın sonunda alkış yok, oyuncular selama çıkmıyorlar; seyircilerin arasına karışıyorlar. zaten, başta da seyirciler salona girdiğinde onlar bir sıra sandalyede oturuyorlardı; bizlerden, seyircilerden biriydiler. sadece; ışıklar karadığında spot onlardan ikisini aydınlattı, onlar da başladılar anlatmaya; onların hikayesini izledik; hepimizin başından geçebilecek bir hikayeyi.

yeni, mutlu ve insani bir hayat hayaliyle irlanda’ya giden biri kız, diğeri erkek iki romenin uçakta tesadüfen konuşmalarıyla başlayan “kebap”, devamında kızın irlanda’ya önceden yerleşmiş erkek arkadaşının da dahil olduğu, “insanlıktan çıkma pahasına ayakta kalma” öyküsü anlatıyor.

öykü evrensel; isveç’te de geçebilirdi, almanya’da da… türklerin başından da geçebilirdi, moldavların başından da…
cinsel obje ve “et” kadın, erk ve para peşinde erkek, mutlu ve insani bir hayata kavuşma uğruna harcanan masumiyet, günlük hayatın bir parçası haline dönüşen cinsellik ve şiddet. kapılınan hayaller ile kapana kısılmışlık arasındaki çıkmaz sokak.

“kebap”da sahne, seyirci kısmı, kulis yok. hayat bir oyun sahnesi, veya oyun aslında hayatın ta kendisi; ayırım yok.
gerekli bütün aksesuarlar sahnede; elbise, aksesuar değişimleri, efektler (kan, su, yara izleri) sahnede gerçekleştiriliyor.
salonun dışındaki olaylar canlı yayınla sahnedeki bir yüzeye yansıtılıyor. bazen sahnedeki olaylar da canlı video kamerası görüntüleriyle sahneye düşürülüyor; “o, filmlerde seyrettiğiniz görüntülerin “kurgu” olduğunu zannetmeyin sakın! hepsi gerçek!” dercesine.

oyunun önemli ögelerinden biri karafatmalar gibi hepsi siyahlar içinde “erkekler dünyası”nı oluşuturan erkekler korosu.
başroldeki erkek karakterin bir parmak çırpmasıyla harekete geçiyorlar; bir kötünün tek hareketi yetiyor bir kalabalığı harekete geçirmeye; o tekil erkek çoğalıyor, güruha dönüşüyor; dünyayı saran, doğu batı güney kuzey, hangi ülkeye, hangi coğrafyaya gitseniz göreceğiniz erkek “kalabalığı”.

erkekler dünyası'nın hareket düzeni ustaca kurgulanmış; oyunun tek “kurgu” ögesi onlar olmasına rağmen, kalabalık olma halini başarıyla “gerçek”leştiriyorlar. oyunun erkek karakterlerinin temel güdülerinde onlar da harekete geçip (örneğin iki erkeğin el sıkışmasının tok sesi gibi), altı çizilmek isteneni vurguluyorlar.
bir sahnede üstleri çıplak altları siyah pantolonlu olarak, üzerinde sadece iç çamaşırları olan kızla yaptıkları koreografi sanki, madonna’nın da bir klibinde öykündüğü marilyn monroe’nun smokinli erkek kalabalığıyla yaptığı danstan esinlenilmiş.

erkeğin cinsellik ve şiddet dolu fantezilerine alet olan kadının kaçınılmaz sonu. işin daha da acı, insanlık adına acınası tarafı, buradaki “kadın”ın reşit bile olmaması. (konu bu açıdan, lukas moodysson’un “lily 4 ever” filmiyle paralel.)


dot’tan beri sahnede kan, kusmuk, şiddet görmeye alışmıştık; “kebap” da istinasız bunların hepsini sunuyor bize, ancak çok çarpıcı bir farklılıkla: “kebap”ın [dikkat ettim, bir türlü “oyun” kelimesini kullanmaya elim gitmiyor] sonunda karakterlerin [aynı şekilde “oyuncular” diyesim de yok] selama çıkmamaları!!!
seyirci olarak öylece kala kalıyorsunuz; “bravo”lar attırıp, çılgın çılgın alkışlayamıyorsunuz. seyirciye “bu seyrettiğim şiddet, kan, kusmuk oyun icabı aslında ve siz oyuncular çok güzel oynadınız” diyerek “sıyrılma” şansı tanınmıyor. ve bu da “tanık olunanları” bir kat daha etkili kılıyor.

actors without borders istanbul yapımı olan “kebap”ın yazarı gianina carbunariu, tasarlayan ve yöneteni zişhan uğurlu.
“kebap” 11 ocak’ta yine kumbaracı50’de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder