....
Sürekli yeniden başlamak, yeni bir versiyonu ya da yeni bir seçenegi tercih etme durumunda olmak hayatın hızlandığı izlenimi yaratır. Oysa gerçekte süremi olan bir deneyim eksikligi söz konusudur. Sürekli ve bir anlatı mantığı çerçevesinde belirlenen bir süreç hızlandığında, bu hızlanma bu haliyle algılanmaz. Büyük ölçüde, sürecin anlatısal anlamı tarafından soğurulur ve tek başına bir arıza veya sıkıntı olarak algılanmaz. Zamanın eskiye göre kayda değer şekilde daha hızla ilerlediği izleniminin kökeninde de bugün bulunma becerisinin kaybedilmiş olması, sürem deneyiminin nadirliği vardır. Acele ettirilme hissinin "kaçırma korkusunun" sonucu olduğu varsayımı yanlıştır: "(Değerli) şeyleri kaçırma korkusu ve bunun sonucunda, hayatın temposunu artırma arzusu ... erken modern dönemde gelişmeye başlayan ve kişinin 'dünyevi seçeneklerin tadını çıkaran' bir hızlanma -yani, deneyim oranını yükseltme- sayesinde hayatını daha tam ve zengin bir deneyim haline getireceğini ve böylece 'iyi hayat'ı gerçekleştireceğini varsayan kültürel programın sonucudur. Kültürel hızlanma vaadinin temelinde bu fikir vardır. Bunun sonucunda, Özne daha hızlı yaşamak ister." Oysa gerçekte tam tersi geçerlidir. Daha hızlı yaşamaya çalışan herkes nihayetinde daha hızlı ölecektir. Hayatı daha doyurucu hale getiren şey olayların toplam miktar değil, sürem deneyimidir. Bir olayın diğerinin hemen ardından geldiği yerde, kalıcı hiçbir sey meydana gelmez. Tamamlanma ve anlam nicelikten yola çıkarak açıklanamaz. Hızla yaşanan ve hiçbir şeyin uzun kalmadığı, yavaş hiçbir şey içermeyen bir hayat, hızlı, kısa vadeli ve kısa yaşanan deneyimlerle nitelenen bir hayat, "deneyim oranı" ne kadar yüksek olursa olsun, kısa bir hayattır.
-Byung-Chul Han
(çeviri: Şeyda Öztürk)
Metis Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder